ahmetturkan.gen.tr

HAYATTAN DERSLER

  • Yazıtipi boyutunu arttır
  • Varsayılan yazıtipi boyutu
  • Yazıtipi boyutunu azaltır
Home ALINTI YAZILAR FIKIH MUHTASÂR İLMİHÂL

MUHTASÂR İLMİHÂL

e-Posta Yazdır PDF

İSLÂMİ  KAYNAK  SERİSİ

MUHTASÂR  İLMİHÂL

İÇİNDEKİKLER

DIN

ŞERÎAT

ÎMAN

İMANIN ŞARTLARI

SIFÂT-I ZÂTIYYE

SIFÂT-I SUBÛTIYYE

DÖRT BÜYÜK MELEK

SUHUF (SAYFALAR)

KITAPLAR

PEYGAMBERLERIN SIFATLARI

KUR'AN'DA İSIMLERI GEÇEN PEYGAMBERLER

ASHÂB-I KIRÂM

İMANIN DEVAMININ ŞARTLARI

ÎMANIN KORUYUCU KALELERI

MÜSLÜMANIN DIKKATLE KAÇINMASI GEREKEN HUSUSLAR

EDILLE-I ŞER'IYYE

İLMIN YOLLARI VE BILGI VASITALARIMIZ

MEZHEBLER

İSLAMIN ŞARTLARI

İBADET NEDİR?

İBADET ÇEŞİTLERİ

İSLAMIN İLK ŞARTI: ŞAHADET

İSLAM ESASLARINA UYACAK KİMSE: MÜKELLEF

MÜKELLEFİN GÖREVLERİ

ABDEST NASIL ALINIR?

ABDESTİN FARZLARI

ABDESTİN SÜNNETLERI

ABDESTİN MEKRUHLARI

ABDESTİ BOZAN DURUMLAR

GUSÜL (BOY ABDESTİ)

GUSLÜN SÜNNETLERI

GUSLÜN ADABI

TEYEMMÜM

EZAN VE KAAMET

NAMAZ

NAMAZIN KILINIŞ ŞEKLİ

NAMAZIN ŞARTLARI VE RÜKÜNLERI

NAMAZIN VACİPLERİ

NAMAZIN SÜNNETLERİ

NAMAZIN MEKRUHLARI

NAMAZIN ÇEŞİTLERİ

ORUÇ

ORUCUN FARZLARI

ORUCUN KISIMLARI

ORUCU BOZUP SADECE KAZÂ İCAP ETTIREN ŞEYLER

ORUCU BOZUP KAZÂ VE KEFFÂRET İCÂBETTIREN ŞEYLER

ORUÇLUYA MEKRUH OLAN ŞEYLER

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER

ZEKÂT

ZEKÂTIN VERILECEĞI YERLER

HAC

KURBAN

KURBANIN KESILME VAKTI, ŞEKLI VE NIYET

KURBANI KESME ŞEKLI

GÜNAH NEDIR VE BAŞLICA GÜNAHLAR

Günahlar İki Kısımdır

32 FARZ

54 FARZ

DIN

Din: Akıl sahiplerini kendi arzu ve istekleriyle dünya ve âhirette saâdet ve selâmete ulaştıran ilâhi bir nizamdır.

Allâhü Teâlâ hazretleri, ilk insan ve ilk peygamber Âdem (aleyhisselâm)'dan itibaren insanlara peygamberleri ile dinlerini bildirmiş olup bu dinler esas itibarı ile İslâmdır. Bu ilahi dinlerin sonradan bozulup asılları kaybolduğu için Cenâb-ı Hakk, Peygamberimiz (a.s.) vasıtasiyle hakîki dinlerin en sonuncusu ve en mükemmeli olarak bu günkü İslâm dinini bildirmiştir. İslâm dinine inanan kimseye müslüman denir. Biz de Elhamdülillah müslümanız.

ŞERÎAT

Şerîat, din manasına geldiği gibi dinin, ibâdet ve muâmelelere ait hükümlerine de şerîat denir.

ÎMAN

Îman, Peygamber Efendimiz (s.a.v) in Hazret-i Allâh tarafından getirip tebliğ buyurduğu hususların tamamını kabul ve tasdik etmektir. İman, bu tasdikten ibarettir. Fakat kişinin, hayatında ve ölümünde kendisine müslüman muâmelesi yapılması için kelime-i şehâdeti dili ile söyleyip kalbi ile tasdik etmesi şarttır.

İmanın şartları altıdır. Bu altı şart aşağıda Arapça aslını ve tercümesini göreceğimiz Âmentü'de açıklanmıştır.

„Âmentü billâhi ve melâaiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'l-âhıri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihî mine'llâhi teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'lmevti hakkun eşhedü en lâa ilâhe illallâah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.“

Mânâsı:

„Ben Allâhü Teâlâ'ya ve onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allâhü Teâlâ'nın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şehâdet ederim ki, Allâhü Teâlâ'dan başka ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) onun kulu ve Peygamberidir.“

İMANIN ŞARTLARI

1. Allâhü Teâlâ'ya inanmak,

2. Meleklerine inanmak,

3. Kitaplarına inanmak,

4. Peygamberlerine inanmak,

5. Âhiret gününe inanmak,

6. Kadere; hayır ve şerrin Allâh'tan olduğuna, öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna inanmaktır.

İmanın bu altı şartından birini kabul etmeyen, hepsini inkâr etmiş sayılır. Meselâ, imanın beş şartını kabul edip, âhirete inanmayan kimse müslüman olamaz.

SIFÂT-I ZÂTIYYE

Hz. Allâh'ın Sıfât-ı Zâtiyyesi 6'dır:

1. Vücud: Var olmak.

2. Kıdem: Evveli olmamak; ezelî olmak.

3. Bekâ: Sonu olmamak; ebedî olmak.

4. Vahdâniyet: Birlik. Zâtında ve sıfatlarında tek olup, ortağı yoktur

5. Muhâlefetün lilhavâdis: Sonradan olanlara hiç benzememek.

6. Kıyam binefsihi: Var olmasında başka bir şeye muhtaç olmamak.

SIFÂT-I SUBÛTIYYE

Allâhü Teâlâ'nın Sıfât-ı Sübûtiyesi sekizdir:

1. Hayat: Diri olmak. (Allâhü Teâlâ diridir ve dirilticidir.)

2. İlim: Bilmesi olmak. (Allâhü Teâlâ her şeyi, hattâ kalblerde gizlenen niyetleri dahi bilir.)

3. Semi: İşitmesi olmak. (Allâhü Teâlâ her şeyi işitir.)

4. Basar: Görmesi olmak. (Allâhü Teâlâ; karanlık gecede, kara taşın üstünde, kara karıncanın yürüdüğünü görür ve ayağının sesini işitir.)

5. İrâdet: Dilemesi olmak. (Yani irâde sahibidir ki, diler ve ne dilerse onu dilediği gibi yapar.)

6. Kudret: Gücü her şeye yeter olmak. (Allâhü Teâlâ her şeye kaadirdir.)

7. Kelâm: Konuşması olmak. (Allâhü Teâlâ'nın harf ve sese muhtaç olmadan söylemesi demektir.)

Tekvîn: Yoktan var etmek, meydana getirmek, yaratma

DÖRT BÜYÜK MELEK

1. Cebrâil (a.s.): Cenâb-ı Hakk'ın kitaplarını peygamberlere getirmeye, yâni vahye memur, Allâh ile resülleri arasında bir vâsıtadır.

2. Mîkâil (a.s.): Bir kısım hâdiselerin; Meselâ rüzgârların, yağışların, hubûbatın ve bitkilerin meydana getirilmesine memurdur.

3. İsrâfil (a.s.): Sûrun üfürülmesi, kıyâmet gününün meydana gelmesi ve insanların kıyâmette tekrar dirilmeleri hususlarına memurdur.

4. Azrâil (a.s.): Öleceklerin ruhlarını almaya memurdur.

 

Ayrıca her insanda, vazifeli 384 melâike vardır. Bunlardan, Kirâmen Kâtibîn melekleri insan ne yaparsa onu yazmakla vazifelidirler. Hafaza melekleri  ise  koruyucu meleklerdir.

SUHUF (SAYFALAR)

10 Suhuf, ÂDEM aleyhisselâm'a,
50 Suhuf, ŞİT aleyhisselâm'a,
30 Suhuf, İDRİS aleyhisselâm'a,
10 Suhuf, İBRAHİM aleyhisselâm'a, gönderilmiştir ki, tamamı 100 sahifedir

KITAPLAR

1. Tevrat, Mûsa aleyhisselâm'a,

2. Zebur, Dâvud aleyhisselâm'a,

3. İncil, İsa aleyhisselâm'a,

4. Kur'ân, Peygamberimiz MUHAMMED Aleyhisselâm'a, gelmiştir. Kur'anın gelmesiyle ilk üçünün hükmü kaldırılmıştır. Kur'an-ı kerim 114 sûre, 6666 âyettir. İki durak arasına bir âyet denir. Kur'an'ın bir harfi bile değişmemiştir. Dünyadaki bütün Kur'an'lar aynıdır. Kur'an-ı Kerim kıyâmete kadar Allâh'ın himâyesinde olup değişmeyecektir.

PEYGAMBERLERIN SIFATLARI

Peygamberler hakkında bilinmesi vâcip ve zarûri olan sıfatlar beştir.

1. Sıdk: Peygamberler doğrudurlar. Asla yalan söylemezler.

2. Emânet: Emindirler. (Her hususta kendilerine inanılır.)

3. Tebliğ: Hz. Allâh'ın emir ve yasaklarını hiç noksansız ve çekinmeden tebliğ ederler.

4. Fetânet: Son derece zekîdirler.

5. Ismet: Mâsumdurlar; günah işlemekten uzaktırlar.

Bizim Peygamberimizin diğer peygamberlerden ayrı beş vasfı daha vardır:

1. Bütün peygamberlerden efdâldir (Üstündür).

2. Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir.

3. Peygamberler silsilesinin son halkası (Hâtemü'l-Enbiyâ) yâni son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir.

4. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

5. Şerîatı, kıyâmete kadar devam edecektir.

KUR'AN'DA İSIMLERI GEÇEN PEYGAMBERLER

Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan Peygamberimize kadar bir rivâyete göre 124 bin, diğer bir rivâyete göre ise 224 bin peygamber gelmiştir. Bunlardan ancak 28 tanesinin isimleri Kur'ân-ı Kerim'de zikredilmiştir. Kur'ân-ı Kerim'de adları geçen ve bilinmeleri vâcip olan peygamberlerin mübârek isimleri şunlardır:

1. Âdem

8. İsmâîl

15. Hârûn

22. Zekeriyya

2. İdris

9. İshâk

16. Dâvûd

23. Yahyâ

3. Nûh

10. Yâkûb

17. Süleyman

24. Îsâ

4. Hûd

11. Yûsüf

18. Yûnus

25. Üzeyr*

5. Sâlih

12. Eyyûp

19. İlyas

26. Lokman*

6. İbrâhîm

13. Şuayb

20. Elyesa

27. Zülkarneyn*

7. Lût

14. Mûsâ

21. Zülkifl

28. Hazret-i Muhammed. (Aleyhimüsselam)

* Bu üç mübârek zâta evliya diyenler de vardır.

ASHÂB-I KIRÂM

Ashab, Peygamber Efendimizi bir kere bile olsun iman gözüyle görüp, sohbetinde bulunan müslümanlardır. Ashâb'ın hepsi çok büyük derece sahibidirler. Çünkü onlar, Peygamberimizi gözleriyle görmüş, en zor zamanlarda onun etrafında kenetlenip mallarıyla, canlarıyla İman ve İslâm'ın yayılması için cihâd etmişler, büyük gayretler göstermişlerdir. Böylece Peygamberimizin en büyük teveccühünü kazanmışlardır. Hepsi de tepeden tırnağa adetâ nur hâline gelmişlerdir.

Ulvî dinimizin yayılmasında onlar önderlik etmişlerdir. Bu devirde bir insan tek başına bütün dünyayı fethetse, dünya dolusu altın tasadduk etse, yine de ashâbın en küçüğünün mertebesine erişmesi mümkün değildir. Biz müslümanlar, Ashâb-ı Kirâmın hepsini sevmek, saymak ve hepsine hürmet etmekle mükellefiz. Onların aralarında meydana gelen bazı ihtilaflârdan dolayı, hiç birinin aleyhinde tek kelime söyleyemeyiz. Zira onlar müctehiddir ve ictihadla hareket etmişlerdir. Onlardan birinin aleyhinde konuşan insanın imanı zayıflar, dini çok büyük zarar görür. O insan inancını düzeltmedikçe aslâ kâmil bir mü'min olamaz.

 

Ashab iki kısımdır:

1.Muhacirîn,

2.Ensâr.

Muhacirîn, mallarını, mülklerini bırakarak Allâh rızâsı için Mekke'den Medîne'ye hicret eden Mekke'li müslümanlardır.

Ensâr ise, Medîne'nin yerlisi olan müslümanlardır. Medîne'ye hicret eden müslüman kardeşlerine, Allâh rızâsı için bütün varlıklarıyla yardımda bulunmuşlardır. Her iki zümre de Allâh rızâsı için yaptıkları bu hareketlerinden dolayı çok büyük sevap ve derece kazanmışlardır.

Peygamberlerden sonra insanların en büyüğü Ashâb-ı Kirâm'dır. Ashâbın da en büyüğü sırasıyla Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali'dir. (Radıyallâhü anhüm).

İMANIN DEVAMININ ŞARTLARI

Dünyada insan için birinci derecede lüzumlu olan imandır. Her insan iman etmek ve bu imanı âhirete götürmekle mükelleftir. Bunun için de, bütün müminlerin aşağıdaki hususlara dikkat etmesi lâzımdır:

 

1. Gaybe inanmak. Gayb, beş duyu ile anlaşılamayan şeylerdir. Allâh, melek, Cennet, Cehennem ve cin gibi.

2. Helâlin helâl olduğuna inanmak. Yâni helâl şeylere haram dememek.

3. Haramın haram olduğuna inanmak. Yâni haram olan şeylere helâl dememek. Meselâ: Bira dahil alkollü içkilere, faize ve diğer haram olan şeylere helâl dememek.

4. Dâima Allâh'dan korkmak.

5. Mukaddesâta (İslam'ın mukaddes saydığı şeylere) hürmetkâr olup hafife almaktan kaçınmak.

6. Allâh'ın rahmetinden ümidini kesmemek.

7. Kâfiri kâfir bilmek, mü'mini mü'min bilmek. Meselâ: Bir kimse, sözle, yazıyla veya fiilen din düşmanlığı yapan birine müslüman dese dinden çıkar.
Ayrıca, dine hizmet eden ve dini yaymaya çalışan iman sahiplerine de kâfir diyen, yine dinden çıkmış olur.

8. Allâh'a mekân izâfe etmemek. Meselâ, Allâh göktedir demek insanı dinden çıkarır.

9. Kur'ân'a şüphesiz inanmak. Meselâ, Kur'anın eksik veya fazla olduğunu söylemek, Cebrâil hata etti demek, insanı dinden çıkarır.

ÎMANIN KORUYUCU KALELERI

Îman, mü'minin kalbinde Allâh'ın yaktığı bir meş'ale, bir nurdur. Bunun koruyucu kaleleri, çerçevesi, surları ise, aşağıdaki şekilde görüleceği gibi farzlar, vâcibler, sünnetler, müstehablar, mendublar ve nâfilelerdir.

Îman, bu ibâdetlerle çerçevelenip kale içine alınarak korunur. İmanı koruyan bu kaleleri yıkanlar yani, farzları, vâcibleri, sünnetleri terk edenler, imanlarını kolay kolay muhafaza edemezler.


Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mendûb ve nafilelerin târifleri ilerideki sayfalarda gelecektir.

MÜSLÜMANIN DIKKATLE KAÇINMASI GEREKEN HUSUSLAR

1. Ehl-i Sünnete uymayan bozuk i'tikatlar,

2. Ameli terk etmek,

3. Niyette ve işlerinde doğruluktan ayrılmak,

4. Günahta israr etmek,

5. İslâm ni'metine şükrü terk etmek,

6. Îmansız gitmekten korkmamak,

7. Başkalarına zulmetmek,

8. Sünnet üzere okunan ezana icâbet etmemek,

9. Dine aykırı olmayan yerlerde, Anne ve babasına âsi olmak,

10. Çok yemin etmek.

11. Namazı hafife almak, tadîl-i erkânı terk etmek,

12. Haram olan içkileri içmek,

13. Müslümanlara eziyet vermek,

14. Velî olmadığı halde velilik iddiasında bulunmak,

15. Günahını unutmak,

16. Kendini beğenmek, kendisini çok âlim görmek,

17. Koğuculuk ve gıybet etmek,

18. Mümin kardeşine hased etmek, çekememek,

19. Ülü'l-emre itaat etmemek,

20. Bir adama, tecrübe etmeden, iyi veya kötüdür diye peşin hükümde bulunmak,

21. Yalan söylemek,

22. Dîni öğrenmekten kaçınmak,

23. Erkeklerin kadınlara, kadınların erkeklere benzemeye çalışması,

24. Din düşmanlarına sevgi beslemek,

25. Hakîki din âlimlerine düşman olmak

EDILLE-I ŞER'IYYE

Edille-i şer'iyye, dînî ve şer'î hükümlerin çıkarıldığı ve dayandıkları kaynaklardır ki, bunlar da dörttür:

 

1. Kitap: Kur'an-ı Kerîm.

2. Sünnet: Peygamberimizin mübârek sözleri, işle-dikleri ve başkaları tarafından yapılan işlerde o işi tasvip mâhiyetindeki sükûtlarıdır.

3. İcmâ-ı ümmet: Bir asırda, Ümmet-i Muhammed'in müctehidlerinin bir mesele hakkında ittifak etmeleridir.

4. Kıyâs-ı Fukahâ: Bir hâdisenin kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmetle sâbit olan hükmünü; aynı illete, aynı sebebe ve aynı hikmete dayandırarak o hâdisenin tam benzerinde de isbat etmekten ibârettir.

İctihad: Şer'î hükmü, şer'î delîlinden çıkarma hususunda olanca ilmî kuvvetini sarfetmektir.

Müctehid: Herhangi bir şer'î hükmü âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerden çıkaran, kıyas yapabilen büyük âlimdir. Müctehid olabilmek için, bütün islâmî ilimlere vakıf olduktan sonra mevhibe-i ilâhî (Allâh vergisi) olan ledünnî ilme de mazhar olmak lâzımdır.

İLMIN YOLLARI VE BILGI VASITALARIMIZ

İlmin yolları üçtür.

1. Hâvass-ı selîme: Görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama isimlerini verdiğimiz beş duygu.

2. Haber-i sâdık: Doğru haberdir ki, iki kısımdır:
a) Peygamberlerin verdiği haber,
b) Yalanda birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun verdiği haber.

3. Akıl.

MEZHEBLER

Mezheb, büyük din müctehidlerinin edille-i şer'iyye'den çıkardıkları mes'eleler ve hükümler topluluğudur.

 

Mezheb iki kısımdır:

1. İ'tikadda mezhep,

2. Amelde mezhep.

İ'tikadda hak mezheb, Ehl-i sünnet ve Cemâat mezhebi'dir. Bu da Peygamber Efendimizin ve Ashâbının i'tikad (inanç) ve ameli üzere olanların mezhebidir.

Ehl-i sünnet ve cemâat mezhebinin i'tikatta imamları:

1. İmam Ebû Mansûr Mâtüridî

2. İmam Ebü'l Hasen Eş'ârî.

Biz Müslüman Türkler'in umûmiyetle İ'tikatta imamı, İmam Ebû Mansûr Mâturidî hazretleridir.

İmam Ebû Mansûr Muhammed Mâturidî, hicrî 280 (M.894) tarihinde Türkistan'da, Semerkant şehrinin Mâturid köyünde doğmuş ve 333 (M.945) tarihinde Semerkant'ta vefat etmiştir.

İmam Eş'arî hazretleri H. 260 (M.873) tarihinde Basra'da doğmuş, 324 (M.936) da Bağdat'ta vefat etmiştir.

Amelde Hak Mezhebler

Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in amelde mezhebi dörttür:

1. Hanefî Mezhebi: İmamı, İmâm-ı Â'zam Ebû Hanife'dir. Adı Nu'man, babasının adı Sâbit'tir. Hicrî 80 (M.699) tarihinde Kûfe'de doğmuş, 150 (M.767) tarihinde Bağdat'ta vefat etmiştir.

2. Mâlikî Mezhebi: İmamı, İmam Malikü'bnü Enes'dir. Hicrî 93 (M.711) tarihinde Medîne-i Münevvere'de doğmuş ve 179 (M.795) tarihinde yine Medîne-i Münevvere'de vefat etmiştir.

3. Şâfiî Mezhebi: İmamı, İmam Muhammedü'bnü İdrîs-i Şâfiî'dir. Hicri 150 (M.767) tarihinde Gazze'de doğmuş, hicri 204 (M.819) tarihinde Mısır'da vefat etmiştir.

4. Hanbelî Mezhebi: İmamı, İmam Ahmedü'bnü Hanbel'dir. Hicri 164 tarihinde Bağdat'ta doğmuş, hicri 240 (M.780-855) tarihinde yine Bağdat'ta vefat etmiştir.*

Amelde birer hak mezhep olan yukarıda zikrettiğimiz bu mübârek imamların mezhepleri, Kitap, Sünnet, İcmâ-i ümmet ve Kıyas-ı Fukahâ üzerine kurulmuştur.

İSLAMIN ŞARTLARI

İslâm: Resûlullah Efendimiz'in tebliğ buyurduğu şeyleri dil ile ikrar, kalb ile tasdik ederek Cenâb-ı Hakk'a itâat etmektir.

İslâm'ın şartı beştir. Yani İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur.

1. Kelime-i şehâdet getirmek,

2. Namaz kılmak,

3. Zekât vermek,

4. Ramazan orucunu tutmak,

5. Haccetmek.

İslamın şartlarını yerine getiren kimseye mümin ve müslüman denir. Bu şartlardan herhangi birini inkâr eden ise dinden çıkmış olur.

İBADET NEDİR?

Ibadet yüce Allah'a karşı gösterilecek saygı, tazim ve hürmet demektir. Buna kısaca kulluk da diyebiliriz. Insan sadece Allah'ın kulu oldugunu idrak eder, yalnız ona ibadet eder ve yalnız ondan yardım isterse dünya ve ahiret saadetine kavuşur. Ibadet, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasakladığı bütün haramlardan uzaklaşmak manasındadır. Bu, Allah için cihad etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, yahut kafirlere benzememek, içkiden, kumardan ve diğer kötülüklerden uzaklaşmak gibi neticeler doğurur.

Insanlar Allah'a kulluk görevlerini yerine getirmek ve O'nun yüceliğine sarılmakla huzur bulurlar. Çekilen bela, sıkıntı ve müsibetler ibadet sayesinde hafifler. Zaten mümin her türlü iyiliğin ve her türlü kötülüğün Allah'ın yaratmasıyla doğduğunu, yine her türlü nimetin insana Allah tarafından ihsan edildiğini bilerek ve Allah'a, onun gösterdigi şekilde ibadet edecektir. Bu ibadet Allah'a şükranın ve verdigi nimetlere hamd etmenin tezahürüdür.

Allah'a kulluk, yaratılışın en büyük gayesidir. Zira yüce Allah cinleri ve insanları ancak kendisine kulluk etsinler diye yarattığını bildirmiştir. Ayrıca içinde yaşadığımız dünya, ölüm ve hayat yine insanların bu kulluk görevlerini nasıl yapacakları belli olsun diye var edilmiştir.

Ibadet yüce Allah'ın emri olduğu için onlardan vazgeçmek veya onları yerine getirmemek günahtır. Mükellef olan herkes sınırları Islamda belirtilmiş çeşitli ibadetlerle yükümlüdür.

İBADET ÇEŞİTLERİ

Yapılış itibariyle ibadetler üç çeşittir. Bunlar sırasıyla bedeni, mali, hem bedeni hem mali, ibadetlerdir.

Bedeni ibadet, sadece vucüt hareketleriyle yapılan ibadetlerdir. Nitekim namaz kılmak, oruç tutmak söylenir.

Mali ibadet, mal ile yapılan ibadettir. Zekat vermek, sadaka vermek gibi.

Hem mali hem bedeni ibadet; vücut hareketleri ve mal ile yapılan ibadetlerdir. Buna en güzel cihadı örnek gösterebiliriz. Zira cihad, yeryüzünde Allah'ın hakimiyetini tesis için mallarımız ve canlarımızla savaşmak, çalışıp çabalamak demektir. Hacc da hem mali hem bedeni ibadetler arasındadır

İSLAMIN İLK ŞARTI: ŞAHADET

lslam'm ilk esası, müslüman olmak için söylenmesi mecburi olan Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şahadettir.

Kelime-i Şahadet: "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu" cümlesidir. bu cümle "Ben şahadet ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur ve ben şehadet ederim ki Hz. Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür." manasına gelir.

Şahadet imanın gereği ve ibadetlerin kaynağıdır. Şahadet olmadan itikat, ibadet ve muamelat olmaz.

Şahadet insanda meydana gelen bilgi ve kesin inanıştır. Kişinin bildiği şeyleri haber vermek için söylediği sözdür. Bu cümleyi söyleyen kimse kalbiyle de tasdik etmişse mümin olur. Islamın diger şartları için müslüman olma keyfiyeti aranır. Şahadet söylemeyen bir kimseden namaz kılması, oruç tutup, zekat vermesi, yahut Hacca gitmesi istenemez. Bu ibadetler şahadeti kalbiyle tasdik etmeyen kimse için sadece yükün çoğalmasına ve azabın artmasına sebep olur.

İSLAM ESASLARINA UYACAK KİMSE: MÜKELLEF

Bir kimsenin, Islam esaslarına uymasi için mükellef olması gerekmektedir. Mükellef, sorumlu olan demektir. Bu sorumluluk müslüman olmak yani şahadeti söylemek, akıllı olmak ve bülug çağına ermekle gerçekleşir.

Müslüman olmayan kimse Islamın esaslarıyla mükellef değildir. O ebedi azab yurdu olan cehenneme doğru yoluna devam etmektedir.

Yüce Allah'ın akıl nimetini alarak iyiyi kötüden ayırma yetenegi vermediği kişiler de (deliler ve akıl hastaları) mükellef değildirler.

Büluğ çağına ermek de kişinin kendi cinsiyetini ve şahsiyetini anlaması, dolayısıyla, düzgün hareket etmesi demektir. Bu, erkeklerde oniki ile onbeş, kızlarda dokuz ile onbeş yaş arasında değişir. Bu yaşlar içinde ergenlik yaşına gelmemiş bile olsa mükellefiyet başlar.

MÜKELLEFİN GÖREVLERİ

Bir mükellefin bilmesi gereken önemli görevler vardır. Bunlar bütün ibadetler için geçerli olan kurallardır. Şimdi sırasıyla öğrenelim:

1- Farz:

Dinimize göre, yapılması hususunda açık ve kati emirler bulunan vazifelerdir. çoğulu Feraiz; farzlardır.Bunlar ayet veya kuv'vetli hadislerle belirtilmiş vazifelerdir. Namaz, oruç, zekat gibi ibadetler böyledir.

Farzlar Farz-ı Ayn ve Farz-ı Kifaye olarak ikiye ayrılır.

Farz-ı Ayn'dan mükellef olan kişilerin bizzat yapmaları gerekli olan vazifeler anlaşılır. Mesela namaz kılmak böyledir. Şartlarına haiz herkes bizzat namazı kılmak zorundadır.

Farz-ı Kifaye ise müslümanlardan bazılarının yapması ile diğerlerinin üzerinden mesuliyet kalkan farzlardır. Bunun en güzel misali ceneza namazı kılmaktır ki bazı müslümanların bu görevi yapmasıyla diğerleri üzerinden mesuliyet kalkar.

Farzları inkar etmek, onları alaya almak veya küçümsemek küfürdür. Bizim itikadımıza göre farzların terki küfre götürmez. Namaz kılmayan bir adam kafir sayılmaz. Fakat namaza inanmaz ve onunla alay ederse kafir olur. Diger ibadetler de böyledir.

Farzlar kulu Allah'a yaklaştıran ibadetlerdir ki terki neticesinde kalpler kararır ve neticede insan azaba müstehak olur.Farzları yerine getiren insanlar büyük sevaplar kazanırlar.

2- Vacip :

Farzlar gibi kati delillerle sabit olmamakla beraber, yine de çok kuvvetli bir delille sabit olan hükümlerdir. Mesela bayram namazı, vitir namazı kılmak, kurban kesmek vaciptir.

Vacipleri inkar etmek insanı kafir etmese bile, çok büyük bir günaha sebep olur. Vacibin terkinde azap, yapılmasında sevap vardır.

Her ibadetin kendi içinde farzları olduğu gibi vacipleri de vardır. Mesela namazın vacipleri mutlaka yerine getirilir, terkedilir veya tehir edilirse sehiv secdesi (yanılma secdesi) yapmak lazımdır.

3- Sünnet

Sünnet lügatta yol, adet, davranış gibi manalara gelir.

Islamda ise Sevgili Peygamberimizin farz olmayarak yaptığı şeylerdir.

Bunlar "Sünnet-i Müekkede" ve "Sünneti gayri müekkede" olarak ikiye ayrılır.

Sünnet-i müekkede Peygamberimizin devamlı yaptıkları çok az terk ettikleri sünneti, öğle namazının dört rekatlık ilk sünneti ile iki rekatlık son sünneti, ezan okumak, kamet getirmek, cemaate devam etmek sünnet-i müekkededir.

Sünnet-i gayri müekkede ise Peygamberimizin ibadet maksadıyla ara sıra yaptıkları şeylerdir. İkindi namazının sünneti, yatsı namazının ilk sünneti gibi. Bunlara devam etmenin sevabı da pek büyüktür.

Aslında Peygamberimizin her hareketi O'nun sünneti sayılır. Yolu, adeti davranışı bir sünnettir. Onların hepsini örnek almak samimi bir müslüman olmak için şarttır.

4- Müstehap

Bir bakima sünnet-i gayr-i müekkede sayılan müstehap lügatta sevilen, hoşa giden şey manalarına gelir. Dinimize göre yapılması mutlaka emredilmediği halde yapanların sevaba erişecekleri işler müstehaptır. Mesela Kuşluk Namazı kılmak, nafile oruç tutmak gibi Peygamberimiz bu tür ibadetleri zaman zaman yapmış ve yapılmasının müminlere çok sevap kazandıracağını bildirmiştir.

Mendup, fazilet, nafile, tatavvu, edep gibi kelimeler de müstehapla eş anlamlı kelimelerdir.

Müstehapları terkedenler günah işlemiş sayılmazlar, fakat ziyäde bir sevaptan mahrum kalırlar.

5- Mübah

Dinimize göre yapılması da, yapılmaması da caiz olan; yapılması halinde sevap, yapılmaması halinde de günah olmayan işlere mübah denilir. Yürümek, uyumak, yemek, içmek, konuşmak gibi işler mübahtır. Ancak bunlar ayrı biçimde yapıldığı, mesela yalan sözlerle konuşulduğu, yahut, haram şeylerden yenilip içildiği zaman mübah olmaktan çıkıp haram olur.

6- Haram

Dinimize göre yapılması veya kullanılması kesinlikle yasaklanmış olan şeylerdir. Bu gibi şeylerden kaçmak insana sevap kazandırır. İşlenmesi ise günah olup, cezayı gerektirir. Allah'ın haram kıldığı yani nehyettigi (yasakladığı) bir şeyi helal kabul etmek insanı küfre götürür.

Haram  iki  kısımdır:

1. Haram Li Aynihi : Aslı itiberiyle  haram  olan  şeylerdir. (İçki, zina vb.)

2. Haram Li Gayrihi: Aslında  helal  olup başkasının hakkından  dolayı  haram olan  şeylerdir. (Başkasına ait olan  bir  şeyi  izinsiz almak  gibi.)

İçki, kumar, zina, hayasızlık, hırsızlık, ana- babaya isyan, namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi şeyler haramdır. Bütün bunları Yüce Allah insanların hayrı ve iyiligi için haram kılıp, yasaklamıştır.

7- Mekruh

Yapılması sevilmeyen, kötü görülen, istenmeyen şeydir. Dinimizde, mekruh denildigi zaman yine, yapılması istenmeyen nahoş işler anlayışlar. Terkedilmesi mutlaka iyi görülen bu işler tenzihen mekruh ve tahrimen mekruh diye ikiye ayrılır. Tenzihen mekruh, helala daha yakın, fakat yine de yapılmaması gereken işlerdir. Mesela sağ elle sümkürmek tenzihen mekruhlardandır.

Tahrimen mekruh ise harama yakın olan ve yapılması daha ağır bir cezayı gerektiren işlerdir. Mesela vacip olan bir ibadeti yapmamak, özürsüz olarak tam güneş batarken namaz kılmak gibi. Bazi alimlerimiz tahrimen mekruhun haram sayılması gerektiğini söylemişlerdir.

Her ibadette yapılması mekruh bazı hareketler vardır. Bu sebeple abdestin, namazın, orucun, haccın ve zekatın mekruhlarını iyi bilmek ve onlardan kaçınmak gerekir. Mesela gusul abdesti alması gereken bir kimsenin elini ve ağzını yıkamadan bir şey yiyip içmesi guslün mekruhlarındandır.

8- Müfsit

Ifsat eden, bozan, meşru bir işi iptal eden şeye müfsit denilir. Böyle bir hareket bile bile yapılırsa insanı günaha sokar. Fakat bu, unutularak, yahut hataen yapılırsa günah sayılmaz.

Mesela namazda konuşmak, oruçlu iken yiyip içmek bu ibadetleri ifsat eder, bozar. Abdestli birinin vücudundan akan kan da abdestini bozar.

ABDEST

ABDEST NASIL ALINIR?

 

Abdeste başlarken şu dua yapılmalıdır:

"Bismillâhilazîm ve'l hamdülillâhi alâ dini'l Islâm" .

"Yüce Allah'ın ismini anarak başlarım. Beni Islâm dini ve akidesi üzere yarattığı için hamd ederim."

Abdest almaya niyetlendikten sonra, eûzü besmele çekilerek eller bileklere kadar yıkanır. Parmakta yüzük varsa, kımıldatılır. Altına suyun geçmesi sağlanır.

Uzuvların yıkanması sırasında bizden öncekilerden nakledilen şu duaları okumak abdestin edeplerindendir.

A- Mazmaza=Ağıza su verme sırasında: "Allâhümme einnî alâ tilâveti'l Kur'ân ve zikrike ve şükrike ve hüsn-i ibâdetike."

"Allah'ım, Kur'ân-ı Kerimi okumada, seni zikretme, sana şükretme ve sana güzel şekilde kulluk etmede yardımını istirham ederim."

B- Istinşak = Buruna su verme sırasında: "Allâhümme, erihnî râyihate'l Cenneti verzuknî min neîmihâ."

"Allah'ım, bana Cennetin kokusunu koklat. Cennet nimetlerinden beni rızıklandır."

C- Yüzü Yıkama Sırasında

"Allâhümme, beyyid vechî binûrike yevme tebyaddu vücûhun ve tesveddü vücûh."

"Allah'ım, bir kısım yüzlerin ağarıp nurlandığı, bir kısım yüzlerin ise karardığı gün, benim yüzümü nurlandır, ağart."

D- Sağl Eli Yıkama Sırasında

"Allâhümme, a'tınî kitâbî biyemînî ve hâsibnî hisâben yesîrâ."

"Allah'ım, kitabımı -amel defterimi- sağl elime ver ve hesabımı kolaylaştır."

E- Sol Eli Dirseklere Kadar Yıkama Sırasında

"Allâhümme, lâ tu'tinî kitâbî bisimâlî velâ min verâi zahfi."

"Allah'ım, kitabımı -amel defterimi- sol elimden ve arkamdan verme."

Sonra sıra başı meshetmeye gelir.

Kaplama mesh için, eller ıslatılır, küçük parmakla üç parmak uc uca getirilir. Önden başlayarak başın üstü sıvazlanıp arka ve yan taraflarda böylece meshedilir.

F- Kulakları Yıkarken

"Allâhümmec'alnî minellezîne yestemîune'l-kavle feyettebiûne ahseneh."

"Allah'ım, beni hak sözü dinleyenlerden ve onun en güzeline uyanlardan eyle." denilir ve kulaklar yıkanır.

G- Boyuna Mesh Etme Sırasında

"Allâhümme a'tik unuki (veya rakabeti) mine'n-nâri."

"Allah'ım, boynumu Cehennem ateşinden azad buyur."

H- Ayakları Yıkama Sırasında

"Allâhümme, sebbit kademeyye ales'sırâtı yevme tezûlü Fhi'l-akdâm."

"Allah'ım, Sırat köprüsünde ayakların kaydığı günde ayaklarımı kaydırma, sabit eyle..."

 

Abdest alıp bittikten sonra Rasûlullah (s.a.s.)'e salavât getirilmeli ve şu dua okunmalıdır:

"Allâhümmec'alnî minettevvâbîne vec'alnî mine'l-mütetahhirîn."

"Allah'ım, beni, tevbe eden ve günahlarından temizlenen kullarından eyle. . ."

ABDESTİN FARZLARI

1-Yüzü Yıkamak

Yüzün bir defa yıkanması farzdır. Yüzün sınırları, saçın bittiği yerden sakal veya çene altına, kulakların köklerine kadar olan bölümdür. Gözlerin içine suyun ulaştırılması gerekmez. Ancak abdest alırken gözler sıkılmaz, tamamen açık bırakılmaz. Normal bir şekilde yüz yıkanır. Dudaklar yumulduğu zaman, dışarda kalan kısımlar yüzün sınırlarıdır. Sakal, bıyık ve kaşın altına suyu ulaştırmak gereklidır.

2-Kolları Yıkamak

Parmak uçlarından kol dirseklerine kadar -dirsekler de dahil- olan kısmı bir defa yıkamak farzdır. Eğer iğne ucu kadar kuru bir yer kalırsa veya tırnağının altına suyu geçirmeyecek (hamur, boya, çamur vb.) bir madde bulunursa, abdest alınmış sayılmaz. Ancak boyacıların tırnaklarındaki boyalardan kaçınmanın mümkün olmamasından dolayı bunlar abdeste zarar vermez. Tırnaklar parmak uçlarından dışarı taşacak kadar uzamış olursa o fazlalığı da yıkamak gerekir. Bir kimse abdest aldıktan sonra bu uzamış tırnağı keserse abdestini yenilemesi gerekmez. Parmakta yüzük var ve bu geniş ise abdest alırken bunu oynatmak sünnet, eğer yüzük dar ve altına su geçirmeyecek kadar parmağa oturmuşsa onu oynatmak farzdır.

3-Başı Meshetmek

Mesh, sözlükte eli bir şeyin üzerinden geçirmek demektir. Ibâdet hukukunda ise suyun bir vücut organına isâbet etmesidir. Başın meshedilmesindeki farz oranı alın miktarıdır. Bu miktar ise başın dörtte biridir. Meshederken üç veya daha fazla parmağı kullanmak gerekir. Iki parmakla yapılan mesh câiz değildir.

Başa giyilen sarık veya takke üzerine meshetmek geçerli değildir. Kadınlar da baş örtüleri üzerine meshedemezler.

4-Ayakları Yıkamak

Sağlam ve çıplak ayakları topuklarıyla birlikte bir defa yıkamak farzdır. Yaralı veya mestle örtülü ayakları yıkamaya gerek olmayıp sadece meshetmek yeterlidir. Mâide Sûresi 6. âyette geçen topuk = ka'b, ayağın iki tarafından inak kemiğine bitişik kemiktir. Rasûlullah (s.a.s.): "Vay ateşten o topukların haline... " (Buhârı, Ilim 30; Vudû', 27,29; Müslim, Tahâre, 25-28,30; Ebû Davud, Tahâre, 46) buyurduğu ve ayakların tamamen yıkanmasını emrettiği bilinmektedir.

 

Bir kimsenin ayağında yarık varsa ve o yarığa su sızdırmayan bir ilaç sürülmüşse, o kimse ayağını yıkadığı zaman, su yarığın altına geçmezse bu durumda su, ayağa zarar verecekse abdest yerine getirilmiş sayılır ve bu câizdir. Ancak su zarar vermiyorsa abdest tam olarak alınmış sayılmaz. Dolayısıyla zarar vermediği takdirde yarıklara su ulaşacak şekilde yıkamak gereklidır

 

ABDESTİN SÜNNETLERI

1-Niyetle Başlamak

Niyet, bir şeyi yapmayı kalbinden geçirmektir. Kalpden niyet etmeden, yalnız dil ile niyeti söylemek yeterli değildir. Abdest için niyet müstehap bir sünnettir. Ancak Şâfiî mezhebine göre niyet, başlı başına bir ibâdet olduğundan abdeste niyet de farzdır. Bu sebeple niyetsiz abdest olamaz.

2-Abdeste Besmele ile Başlamak

Abdeste başlarken Allah'u Teâlâ'nın ismiyle yani besmele ile başlamak sünnettir. Rasûlullah (s.a.s.): "Allah'u Teâlâ'nın ismini zikretmeyen kimsenin abdesti yoktur." (Ebû Davud, Tahâre, 48; Tirmizî, Tahâre, 20; Ibn Mâce, Tahâre, 41) buyurarak besmelenin faziletini belirtmiş olmaktadır. Besmeleyi abdeste başlarken okumak esastır. Çıplak bir hâlde iken veya tuvalette besmele okunmaz. Bir kimse abdestin başında "Lâilâhe illallah" veya "Elhamdülillah" dese besmele yerine geçer (Fetevâyı Hinddyye, 1,7).

3-Önce Bileklere Kadar Elleri Yıkamak

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.): "Sizden birisi uykusundan uyandığı zaman, kat'iyyen elini yıkamadıkça su kabına daldırmasın. Çünkü o, eli nerede gecelemiştir bilemez" (Buhârî, Vudû', 26; Müslim, Tahâre, 87-88; Ebu Davud, Tahare, 49) buyurmuştur. Ayrıca insanın eli, temizleme hususunda bir araçtır. Dolayısıyla ilkin onu temizlemeye başlamak sünnettir. Bilindiği üzere, elleri, dirseklere kadar yıkamak (dirsekler dahil) farzdır. Fakat önce bileklere kadar yıkamak tertip olarak sünnettir.

4-Misvak Kullanmak

Rasûlullah (s.a.s.): "Eğer ümmetime zorluk vereceğinden çekinmeseydim, her namazdan önce onlara misvak kullanmayı mutlaka emrederdim." (Müslim, Tahâre, 15; Ahmed Ibn Hanbel, II, 250, 400) buyurmaktadır. Dişleri parmakla yıkamak misvağın yerini tutmaz. Ancak misvak bulunmazsa sağ elin bir parmağı ile dişleri temizlemek misvak yerine geçerli olabilir.

5-Ağzı Yıkamak

Abdest alırken Rasûlullah (s.a.s.)'in ağzını üç defa yıkadığı (mazmaza yaptığı) bize ulaşan bilgiler arasındadır. Bunun sınırı, suyun ağzın tamamını kaplamasıdır. Ayrıca her seferinde suyu yenilemek de sünnettir.

6-Burnu Yıkamak

Yine Hz. Peygamber (s.a.s.)'in abdest alırken burnuna da üç defa su çektiği bilinmektedir. Burna su çekerek sol eli ile suyu dışarıya verip yeniden su çekerek burnu sol el ile temizlemek sünnettir.

7-Kulakların Meshedilmesi

Baş meshedilirken kulakların da aynı şekilde sayılarak meshedilmesi sünnettir. Ayrı bir su ile meshedilmesini sünnet olarak kabul edenler de vardır.

8-Yıkanması Gereken Uzuvları Üçer Defa Yıkamak

Yıkanması farz olan yüz, eller ve ayaklar gibi organlarımızı üçer kere yıkamak sünnettir. Bu organlarımızdan her birini yıkamaya başlayınca ilk yıkama farzdır. En sağlam ve geçerli görüşe göre ikinci yıkama ise sünnettir. Abdest alırken, yıkanmakta olan organa su ulaşır ve ondan damla damla dökülüp akarsa, yıkamanın tamam olduğu tam anlamıyla anlaşılır.

9-Parmakların Arasını Yıkamak

"Parmaklarınızın arasını hilâlleyiniz ki onların arasına Cehennem ateşi girmesin ve onları hilâllemesin" (Ebu Davud, Tahâre 56, 59; Tirmizî, Tahâre, 30; Savm 68; Nesâî, Tahâre 91) buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu buyruklarıyla belirtilen işi yapmak sünnet olmaktadır. Bu aynı zamanda, farz olan yıkamanın da kâmil anlamda gerçekleşmesini sağlar.

10-Sakalı Ovmak

Abdest alırken sakalı bulunanların sakallarını, parmaklarını sakalın içine sokarak alt taraftan üst tarafa doğru hareket ettirmesi hilâllemek olarak tanımlanmaktadır. Rasûlullah (s.a.s.): "Müşriklere muhâlefet edin, bıyıkları kısaltın, sakalı uzatın." (Müslim, Tahâre, 56; Ebû Davud, Tahâre, 29; Tirmîzî, Edeb, 14; Nesâi, Zinet, 1, 56) buyurarak mü'minler için sakalın gerekçe ve önemini belirtmiş olmaktadır. Dolayısıyla mü'minler sakallarını sünnete göre uzatmak ve sakal bırakmak konusunda duyarlı olmak zorundadırlar.

11-Abdest Almaya Sağ Taraftan Başlamak

"Şüphesiz ki Allah'u Teâlâ, her şeye sağldan başlanmasını sever. Hattâ ayakkabılar giyilirken ve çıkarılırken dahi" (Buhârî, Vudû', 31) buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu uyarısına göre de abdeste sağldan başlamak sünnettir.

12-Tertibe Uymak

Abdest alırken, Mâide Sûresinde beyan buyurulan sıraya uymak ve bu sıraya göre abdest almak da sünnettir. Yani önce elleri ve akabınde yüzü yıkamak, ardından da başı meshetmek ve en son olarak da ayakları yıkamaktır. Imam Şâfiî (rh.a) bu sıraya uymanın farz olduğu kanaatindedir. Şâfiî'nin bu içtihadı ile âlimler abdestin farzının altı olduğunu tesbit etmişlerdir ki bunlar şöylece sıralanmaktadır: Niyet, ellerin yıkanması, yüzün yıkanması, başa meshedilmesi, ayakların yıkanması ve tertibe uymaktır.

13-Başın Tamamını Bir Defada Meshetmek

Abdest alan bir kimse, iki avucunu ve parmaklarını başının ön kısmından başlayarak arka kısmına kadar, başın tamamını kaplayacak bir şekilde arkaya doğru çekerek mesheder. Bu sünnettir. Başın tamamını devamlı olarak meshetmek ve özürsüz bir şekilde terk etmek günah olur.

Muvalât ise, organları ara vermeden birbiri ardında yıkamak demektir. Öyle ki ılıman bir havada ilk yıkanan organ, abdest tamamlanmadan kurumamalıdır.

ABDESTİN MEKRUHLARI

1- Abdest alırken gereğinden fazla suyu boş yere tüketmek.

2- Gereği yokken suyu âdetâ âzaları mesheder gibi çok az kullanmak.

3- Suyu abdest âzalarına hızlı çarpmak, etrafa su sıçratmak.

4- Abdest alırken gereksiz yere konuşmak.

5- Ihtiyacı olmadığı halde abdest almak için başkasından yardım ve su dökmesini istemek.

6- Temiz olmayan pis ve kirli bir yerde abdest almak.

7- Abdestin sünnetlerini bilerek terk etmek.

ABDESTİ BOZAN DURUMLAR

1- Idrar veya dışkı yollarından yani ön ve arkadan herhangi bir şeyin çıkması. Mâide sûresi 6. âyetinde "...sizden birisi abdest bozmaktan geri dönmüşse..." ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'e "Hades nedir?" diye sorulduğunda; "Her iki yoldan çıkandır" cevabını vermeleri, ön ve arka yollardan birinden çıkan idrar, dışkı, yel, vedi, mezi, meni, kurt ve diğer hususların abdesti bozduğunu ifâde eder.

2- Aklın idrak gücünü gideren hususlar; uyumak, bayılmak, delirmek, sarhoş olmak vs.'dir. Ancak oturduğu yerde kıpırdamadan uyuyan kimsenin abdesti bozulmaz. (Müslim, Vudû', 2; Ahmed b. Hanbel, 1, 256).

3- Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya sarı su çıkması ve etrafına yayılması. Ağızdan akan kana bakılır, şâyet bu kan tükrük kadar veya tükrükten fazla ise abdesti bozulur.

4- Ağız doluşu kusmak. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) "Kusuntu abdesti bozar" (Tirmizî, Tahâre, 64) buyurmaktadır. Kusma ağız doluşu değilse abdest bozulmaz.

5- Cinsî münasebette bulunmak.

6- Tam olarak cinsî ilişki olmasa bile kadın ve erkeğin çıplak veya ince bir elbise ile vücutlarının veya tenâsül uzuvlarının birbirine değmesi.

7- Teyemmüm yapan kimsenin su bulması .

8- Namazda sesli olarak gülmek. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden biriniz namazdayken kahkaha ile gülerse abdesti ve namazı birlikte iade etsin. " Kahkaha namazın dışında olursa abdesti bozmaz.

Bir kimse abdest alırken bazı organlarını yıkayıp yıkamadığı konusunda endişe ederse, şayet bu ilk defa karşılaştığı bir şüphe ise o organını yeniden yıkar, yok eğer sürekli şüpheye düşüp duruyorsa bu şüpheşinin önemi yoktur. Abdestini tam almış sayılır. Abdestinin bozulup bozulmadığını tam hatırlayamayan kişi kesin olarak abdest aldığını hatırlıyorsa abdestli demektir. Çünkü kesin olarak bilinen bir husus şüphelerle yok olmaz.

Ayrıca namaz haricinde abdestinden şüpheye düşenin abdest almasının takvaya daha yakın olduğu; fakat namaz içinde bulunan kimsenin ise abdestinden şüpheye düşmesi hâlinde namazını bozup abdest alması gerekmediği âlimler tarafından ifâde edilmiştir.

GUSÜL (BOY ABDESTİ)

Tepeden tırnağa kadar vücudun her tarafını hiçbir yer kuru kalmayacak şekilde yıkamak.

Fiil kökünden isim olan gusl, sözlükte; yıkanmak ve temizlenmek manasına gelir. "Gasele" fiili de, kirin suyla giderilmesi ve temizlenmesini ifade eder.

Erginlik çağına gelmiş her müslüman erkeğin ve kadının şu durumlarda boy abdesti alması gerekir.

1) Cünüplük; yani cinsî münasebet, ihtilam ve ne şekilde olursa olsun meninin (sperm) şehvetle vücut dışına çıkması.

2) Hayız (kadının âdet görmesi) ve nifâs (lohusalık) hâlinin sona ermesi.

Bu hallerde gusletmek farzdır. Bazı durumlarda da gusletmek, sünnet veya müstehabdır. Meselâ; Hac ve Umre yapmak maksadıyla Mekke ve Medine'ye girmeden önce, hac mevsiminde Mina ve Müzdelife'de bulunmadan önce; yağmur duasından önce; herhangi bir hayırlı iş için müslümanlarla bir araya gelmeden ve mübarek gecelerde gusletmek sünnet ve müstehabdır. '

Namaz için alınan abdest "küçük abdest" kabul edilerek, gusle "büyük abdest" veya "boy abdesti" adı verilmektedir.

Guslün farzları üçtür.

1) Ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak.

2) Buruna su çekmek ve yıkamak.

3) Tepeden tırnağa bütün vücudu yıkamak.

Vücut yıkanırken en ufak bir yerin kuru kalmamasına dikkat edilmelidir. Aksi taktirde gusül yerine gelmemiş olur. Onun için kulaklar, göbek çukuru, saç, sakal ve bıyıkların dipleri iyice yıkanır.

GUSLÜN SÜNNETLERI

1) Gusle besmele ve niyet ile başlamak.

2) Avret yerini yıkamak ve bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa onu temizlemek.

3) Gusülden evvel abdest almak.

4) Abdestten sonra, önce üç defa başa, sonra üç defa sağ, üç defa da sol omuza su dökerek her defasında bedeni iyice oğuşturmak.

5) Guslederken çok fazla veya çok az su kullanmaktan kaçınmak.

6) Kimsenin göremeyeceği bir yerde yıkanmak.

7) Tenha bir yerde yıkanılsa bile, avret yerini açmamak.

8) Guslederken konuşmamak.

9) Gusl bitince bedeni bir havlu ile kurutmak

10) Gusulden sonra çabucak giyinmektir.

GUSLÜN ADABI

Guslün adabı aynen abdest adabı gibidir.

Gusletmek isteyen kimse önce besmele çekerek gusle niyet eder. Ellerini bileklerine kadar yıkar ve üzerinde yapışıp kurumuş bir şey varsa onları temizler. Sonra herhangi bir pislik olmasa bile avret yerlerini ve uyluklarını yıkar. Sonra sağ avucu ile ağzına bolca su alarak iyice çalkalar; bunu üç defa tekrar eder; oruçlu değilse suyun boğazına ulaşmasını sağlar. Sonra yine sağ eli ile burnuna üç defa su çekerek iyice temizler. Bundan sonra namaz abdesti gibi bir abdest alır. Şayet yıkandığı yere su toplanıyorsa, ayaklan, abdest alırken değil gusülden çıkarken yıkar. Abdest aldıktan sonra, önce başına, sonra sırayla sağ ve sol omuzlarına üçer defa su döker. Her defasında vücudun her tarafını iyice oğuşturur. Hiçbir yerinin kuru kalmaması için dikkat eder. Bunun için saçlarının, sakallarının diplerine, göbeğinin içine suyun ulaşmasını sağlar. Eğer vücudunun bir yerinde, herhangi bir yaradan dolayı ilaç veya sargı varsa ve fazla su bunlara zarar verecekse, bunların üzerinden suyu hafifçe geçirmekle yetinir; bu da zarar verirse sadece eliyle üzerini mesheder.

Cünüb bir kimsenin veya hayız ve nifâs hâlindeki bir kadının bu durumdayken yapması haram olan hususlar, şunlardır:

Namaz kılmak; Kur'an niyetiyle Kur'an'dan bir parça okumak (ancak dua niyetiyle okumak caizdir. Ayrıca Kur'an ayetlerini çocuklara kelime kelime öğretmek, Kelime-i Şehâdet getirmek, tesbih ve tekbirde bulunmakta da sakınca yoktur); Kur'an-ı Kerîm'e ve onun en ufak bir parçasına dokunmak ya da tutmak (fakat bitişik olmayan bir kılıf veya kutu içerisinde ise tutmak caizdir); Kâbe-i Muazzamayı tavaf etmek ve zaruret olmadığı halde bir mescide girmek ve içinden geçmek; Üzerinde ayet yazılı olan bir levhayı veya buna benzer birşeyi tutmak.

TEYEMMÜM

Teyemmüm; ellerinin içiyle yeryüzü cinsinden bir şeye vurup yüzünü yıkar gibi bir defa sıvazlamak, tekrar aynı şekilde vurup, sol eliyle sağ kolunu, sağ eliyle de sol kolunu dirseklerle beraber birer defa sıvazlamak ve bunları temizlenme niyyetiyle, yani rastgele değil de, teyemmüm kastıyla yapmaktır.

Teyemmümün farzı ikidir:

1. Niyyet

2. Yüzü ve kolları sıvazlamak üzere ellerle iki vuruş. Buna kısaca "iki darp bir niyyet" denir.

Teyemmümün sağlam olabilmesi için; suyu kullanmaktan aciz olmak, teyemmüm edecek şeyin temiz olması, teyemmüm edilen organların heryerini sıvazlamak şarttır.

Toprak, kum, kiremit, tuğla; beton ve taş gibi şeylerle, tozları olmasa dahi teyemmüm yapılır.

Cünüp, âdetli, lohusa ve abdestsizin teyemmümleri aynıdır.

Su soğuk olduğu ve ısıtma imkânı bulamadığı için, hasta olmaktan korkuyorsa gusul yerine teyemmüm yapabilir, ama bu durumda abdest yerine teyemmüm yapamaz. Gusul yerine teyemmüm eder ve ibadetler için ayrıca abdest alır.

Su bulunmadığı sürece teyemmüm abdest gibidir, vakit girmeden de alınabilir ve onunla istenildigi kadar namaz kılınabilir.

Teyemmüm yapmak isteyen kimsenin; su bulma ihtimalı varsa, dörtbir yanına doğru bir ok atımı kadar yeri araması, parası varsa normal olan fiyatla suyu satın alması, su alabileceği bir kimsede su varsa istemesi gerekir. Su bulma ihtimalı yoksa aramaz.

Teyemmüm edecek kimsenin, namazı vaktin sonuna kadar geciktirmesi müstehap (hoş) tır. Belki su bulabilir.

Teyemmümü; abdesti bozan şeyler ve abdeste yetecek kadar suyu kullanma imkânı bulunması bozar. Bu imkân, namazda iken bulunursa o namaz batıl olur ve su ile alınmış abdestle kılınması gerekir. Namaz bittikten sonra bulunursa, tekrar kılması gerekmez.

EZAN VE KAAMET

Namaz için ezan okumak vâcip kuvvetinde bir sünnet-i müekkededir. Bir namaz vaktinin girdiği ezanla ilân edilir. Bir günde 5 vakit namaz vardır ve 5 defa ezan okunur.

Ezan şudur:

“Allâhü ekber Allâhü ekber
Allâhü ekber Allâhü ekber
Eşhedü en lâ ilâhe illallâh.
Eşhedü en lâ ilâhe illallâh.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh.
Hayye ale's-salâh Hayye ale's-salâh.
Hayye ale'l-felâh Hayye ale'l-felâh.
Allâhü ekber Allâhü ekber.
Lâ ilâhe illallâh“

Ezanın metni bundan ibârettir. Ancak sabah ezanlarında „Hayye alel'-felâh“ dan sonra iki defa „Essalâtü hayrün minen nevm“ denilir.

Kaamet de ezan gibidir. Ancak kaamette „Hayye ale'l-felâh“ dan sonra iki defa „Kad kaameti's-salâh“ denilir.

Evde veya kırda kılınacak namazlar için hem ezan hem de kaamet okumak efdaldir. Vakit girmeden ezan okunmaz. Ezan, vakitlerin sünneti değil namazların sünnetidir. Onun için kaza namazlarına da ezan ve kaamet okumak sünnettir. Câhillerin ve fâsıkların ezan okuması mekruhtur. İyiyi kötüyü, yanlışı doğruyu ayırabilen (mümeyyiz) sabinin ezan okuması caizdir.

Kadınlar ezan ve kaamet okumazlar. Ezan ve kaamette cümlelerin son kelimeleri cezm ile okunur.

Ezân okunurken tekbirler şehadetler tekrar edilerek ve hürmetle dinlenir, sonunda şu duâ okunur:

„Allâhümme Rabbe hâzihi'd-da'veti't tâmmeti ves-salâtil-kaaimeti âti Muhammedeni'l-vesîlete vel-fazîlete veb'ashü mekaamen mahmûdenillezî veadtehû, inneke lâ tuhlifü'l-mîâd.“

Manası:

„Allâh'ım! Ey bu dâvetin ve kılınmak üzere bulunan namazın Rabbi. Peygamberimiz Hazreti Muhammed'e (s.a.v.) vesîleyi ve fazileti ver. Onu kendisine va'd buyurmuş olduğun “Makâm-ı Mahmûd”a eriştir. Şüphe yok ki Sen va'dinden dönmezsin.“

NAMAZ

Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir.

Namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. Önceki şeriatlerde beş vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardı. Namaz, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (Isrâ) gecesinde farz kılınmıştır. Enes b. Mâlik'ten rivâyete göre özet olarak şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (s.a.s)'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır" (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, Iman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143). Her güzel amele on katıecir verileceği şu ayetle sabittir: "Kim bir iyilik yaparsa, ona bunun on katı ecir vardır" (el Enam, 6/160; ayrıca bk. en-Neml, 27/89; el-Kasas, 28/84). Beş vakit namaz farz kılınmadan önce, Hz. Peygamber'in ibadet tarzı Cenâb-ı Hakk'ın yaratıklarını düşünmek, Allah'ın yüceliğini tefekkür etmek şeklinde idi. Sabah ve akşam ikişer rekat hâlinde namaz kıldığı da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardır. Kur'an-ı Kerim'de Lokman aleyhisselâmın oğluna namazı emretmesi (Lokman, 31/17), Hz. Ibrahim'in Hicaz'ın güvenliği için dua ederken namazdan söz etmesi (Ibrâhim,14/37), Yüce Allâh'ın, Tur dağında ilk vahiy sırasında Hz. Mûsa'dan namaz kılmasını istemesi (Tahâ, 20/14) örnek verilebilir.

İslâmda namazın meşrûluğu Kitap, Sünnet ve İcmâ'ya dayanır.

Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde; namazı kılınız ve zekâtı veriniz" buyurulur. "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin" (el-Bakara, 2/238). "Şüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiş olarak farz kılınmıştır" (en-Nisa, 4/103).

"Oysa onlar, tevhid inancına yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emr olunmuşlardır. Işte doğru din budur" (el-Beyyine, 98/5). "Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a samimiyetle bağlanın. O, sizin mevlânızdır. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır" (el-Hacc, 22/78).

Sünnetten delil: Bu konuda rivâyet edilmiş çok sayıda hadis vardır. Bu Hadislerden bazıları şunlardır: "Ibn Ömer (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Islâm beş temel üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka bir ilâh bulunmadığına, Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır" (Buhârî, Iman,1, 2; Müslim, Imân, 19-22).

Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurmuştur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeğe çağır. Allah'ı tanırlarsa, Allah'ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Namazı kılarlarsa; Allahın onlara, zenginlerinden alınıp yoksullara verilmek üzere zekâtı farz kıldığını söyle. İtaat ederlerse, bunu onlardan al, insanların mallarının en iyisini alma, mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur" (Buhârî, Zekât, 41, 63, Meğâzî, 60, Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî, Zekât, I ).

Diğer yandan İslâm ümmeti, bir gün ve gecede beş vakit namazın farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.

Namaz ergenlik çağına gelmiş, akıllı her müslümanın üzerine farzdır. Fakat yedi yaşına gelmiş olan çocuklar da namaz kılmakla emredilir. On yaşına geldikleri halde namaz kılmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza yedi yaşında namaz kılmalarını emredin, on yaşına girince bundan dolayı dövün ve o yaşda yataklarını ayırın" (Ebû Dâvûd Salât, 26; Ahmed b. Hanbel, II, 180, 187).

Bir günle gece içinde farz olan namazların sayısı beştir. Yalnızca, vitir veya bayram namazları vacib hükmündedir. Bir bedevi ile ilgili olarak rivayet edilen şu hadis beş vakit farz namaza delildir: "Bir gün bir gecede farz olan namazlar beştir " Bedevî; "Benim üzerimde bundan başka bir borç var mıdır?" diye sorunca, Allah'ın Resulu şöyle cevap vermiştir:

"Hayır kendiliğinden nafile olarak kılarsan bu müstesnadır". Bunun üzerine bedevî: "Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, bundan ne fazla ne de eksik yaparım" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: "Eğer doğru söylüyorsa bu adam kurtulmuştur" (Buhârî, Imân, 34, Şehâdât, 26; Müslim, Imân, 8,10,15,17,18; Ebû Dâvûd, Salât, 1).

NAMAZIN KILINIŞ ŞEKLİ

Cenaze ve Bayram Namazları dışındaki bütün namazların kılınışı aynıdır. Bu yüzden biz sadece sabah namazının sünnetinin kılınış şeklini anlatmakla yetinecegiz, böylece bütün namazların kılınışı anlatmış olacağız.

Önceden gerekli şartlar yerine getirildikten sonra, Kıbleye dönük olarak, niyyet eder (yani yaptığı hareketi, sabah namazının sünnetini kılmakta olduğunu bilerek yapar.) "Allah-ü Ekber" diyerek ellerini, içleri açık ve kıbleye dönük olarak, erkekler kulaklarına kadar, kadınlar omuzlarına kadar kaldırır. Ellerini; erkekler göbeklerinin altından, kadınlar göğüslerinin üstünden, sağ el, sol el üzerine gelecek şekilde bağlar. "Sübhaneke"yi okur.

"Eûzü, Besmele" çekerek "Fâtiha" yi okur. Fâtiha'nin arkasından, besmele çekmeden, Kur'ân-ı Kerîm'in herhangi bir yerinden, küçük bir süre, üç kısa âyet, ya da bunlar kadar bir uzun âyet okur. Ellerini salıvererek "A1lah'u Ekber" derken rukû'a egilir. Rukû'da erkekler elleriyle dizlerini kavrarken kadınlar elleririi dizlerinin üzerine koymakla yetinirler ve orada en az üç defa "Sübühâne Rabbiye'1-Azîm" der. "Semiallâhü limen hamideh" derken kalkip doğrulur. Doğrulduktan sonra ayakta durması gereken azıcik zamanda "Rabbenâ ve leke'I-hamd" derse güzel olur. "Allah'ü Ekber" diyerek secdeye iner.

Secdede alni ile beraber burnu, elleri arasında yere değmekte ve ayakları parmakları üzerinde dikilmektedir. En az üç defa "Sübhâne Rabbiye'l-A'lâ" der ve "Allahü Ekber" diyerek oturuş biçimine geçer. "Allahü Ekber" diyerek tekrar secdeye gider ve aynı şeyleri yapar. "Allahü Ekber" derken ayağa kalkar, ellerini aynı şekilde bağlar, "sübhâneke" ve "Cûzü" dışında, secdeler tamamlanıncaya kadar aynı şeyleri yapar. Yalnız Fâtiha'dan sonra okuyacağı sûre ya da âyetlerin, bildiği varsa değişik olması güzeldir. Secdeler tamamlanınca, yerinde anlatıldigi şekliyle oturur. "Tahiyyât", "salli" ve "bârik"i, arkasından da biliyorsa "Rabbenâ âtina" duâsını okur ve "es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah" diyerek önce sağ yanına, aynı selâmı tekrarlayarak sonra da sol yanına selâm verir ve iki rekatlı bir namaz bitmiş olur.

 

l. Sonunda selâm verilecek oturuşların tümünde "tahiyyât"dan sonraki "salât ve selam"larla, "Rabbenâ âtinâ" duâsı okunur.

 

2. Sonunda selâm verilmeyecek olan birinci oturuşta sadece "tahiyyât" okunup kalkılır. Bundan sadece ikindinin ve yatsının dörtlü sünnetleri ile Teravih namazı müstesnadır: Onların selâm verilmeden kalkılacak oturuşlarında da "salli" ve "barik" duâları okunur.

 

3. Sadece "tahiyyat" okunup kalkılan oturuşlardan sonra "subhaneke" okunmadan "besmele" ile "fâtiha" ya geçilir.

 

4. "Tahiyyat"tan sonra "salli" ve "barik" okunan bütün oturuşlardan sonra, ayağa kalkıldığında, namaz yeniden başlıyormuş gibi "sübhaneke" okunur.

 

5. Akşam namazının ve vitrin 3. rekatları tek olarak kılınır.

 

6. Vitrin üçüncü rekatında "Fâtiha" ve sûreden sonra eller salıverilip tekrar başta olduğu gibi tekbir alındıktan sonra "kunût" duâsı okunur. Cemaatle namazda imamın dışındakiler sadece "Fâtiha" ve "sûre"yi okumazlar Diğer tekbir ve duâları okurlar.

 

NAMAZIN ŞARTLARI VE RÜKÜNLERI

Namazın Şartları

Namazın Rükünleri

1. Hadesten tahâret,

1. İftitah tekbiri,

2. Necâsetten tahâret,

2. Kıyam,

3. Setr-i avret,

3. Kıraat,

4. İstikbâli-i Kıble,

4. Rukû,

5. Vakit,

5. Secde,

6. Niyet.

6. Kaade-i Ahîre.

Hükmî Pislikten (Hadesten) Temizlik

Temizlik bölümünde de gördüğümüz gibi hades, hükmî olan, yani varsayılan pislik, ya da manevî olan pislik demektir ki. cünüplük ve abdestsizlikten ibarettir. Buna göre âdeti ve lohusalığı biten ve cünüp olan mükellefin yıkanması, abdesti bulunmayanın da abdest alması, bunları yapamıyorsa teyemmüm etmesi gerekir. Namaza ancak böyle başlayabilir.

Gerçek Pislikten (Necasetten) Temizlik

Namaz kılanın hem vücudu ve elbisesinin, hem de namaz kılacağı yerin temiz olması demektir. Pis olan şeyler bölümünde kaba ve hafif sayılan pislikleri görmüş, onların ne kadarının namaza engel olacağını ve nasıl temizleneceklerini anlatmıştık. Oraya bakılmalı. Vücudundaki ya da elbisesindeki pisliği giderecek bir şey bulamayan kimse, namazını çıplak değil, pis olan elbise ile beraber kılar.

Avret Olan Yerlerini Örtmek

Namazda kadının yüz, el ve ayakları dışındaki yerlerinden, erkeğin ise göbekle diz kapağı arasından, bir organın dörtte biri kadar açık olması namaza engeldir. Tenin rengini gösteren elbise, hiç giyilmemiş gibidir. Elbisenin dar olup organları belli etmesi halinde, rengini göstermiyorsa namaza engel değildir, ancak mekruhtur. Bu konu daha geniş olarak "Avret ve Örtü" bölümünde ele alınacaktır.

Kıbleye Dönmek

Kıble; ön yön demektir. Namaz kılarken Kâbe'ye dönüldügü için Kâbe'ye "Kıble" denmiştir. Kâbe şu andaki Mekke sehrinde bulunan ve Allah'ın emriyle ilk defa Hz. Ibrahim Peygamber (a.s.) tarafından yapılıp, sonraları birkaç kez tamir gören, küp şeklinde dört duvar bir yapıdır. Taşının ve maddesinin bir olağanüstü yönü yoktur. Ancak duvarında Cennet'ten çıktığı rivayet edilen Siyah Taş (Haceru'l-Esved) vardır ve Kâbe, bütün dünya müslümanlarını bir noktaya yönelttigi için "tevhid" in, yani Allah'ı birlemenin sembolüdür ve bu bakımdan herşeyden daha değerlidir.

Kâbe'nin etrafında bulunanların kıblesi, Kâbe'nin bizzat kendisidir. Kâbe'den uzaklarda olup onu göremeyecek olanların kıblesi ise kâbe'nin bulunduğu yöndür. Tam Kâbe'ye isabet edememeleri zarar vermez.

Namaz kılacağı yerde Kıble'nin hangi tarafa olduğunu bilmeyen, soracak kimse de yoksa, kendi imkânları oranında araştırma yapar ve kanaat ettiği yöne doğru kılar. Kılarken görüşü değişirse, o yöne doğru döner. Namaz bittikten sonra hata ettiğini anlasa da namazı tekrarlamaz. Ama araştırma yapmadan rastgele bir yöne dönmekle Kâbe'ye isabet ettirse dahi namazı caiz olmaz.

Düşman gibi bir şeyden korkan, hasta, bağlı, ya da binek üzeride bulunan kimselerin, dönmeye güç yetirebildkleri yön, kendi kıbleleridir.

Vakit

Her namazı kendi vaktinde kılmak şarttır. Sabah namazının vakti; ikinci fecir, yani şafağın doğuşundan Güneşin Doğuşuna kadar olan süre, Öglenin vakti; zevâlden, yani gölgenin en kısa olup uzamaya başladığı andan, her şeyin gölgesi, zevâl gölgesi dışında, kendisinin iki misline ulaştığı ana kadardır. Imam-ı Azam dışındaki imamlara göre ise, herşeyin gölgesi, zevâl gölgesi dışında, kendisinin bir misli olmasına kadardır. Ikindinin vakti; ögle vaktinin bitiminden Güneşin batışına kadarki süre, Akşamın vakti; Güneşin batışından, batıdaki kızıllığın ve onun arkasından beliren beyaz şafağın kayboluşuna kadarki süre; Yatsının ve vitrin vakti; Akşam vaktinin bitişinden, ikinci fecire, yani şafağın doğuşuna kadarki süredir. Ancak vitir yatsıdan önce kılınmaz. Bu vakitler Güneşe göre hesaplandığı, Güneşin hareketleri de astronomi ilmince bilinebildiği için, bunların takvime göse tesbiti daha kolaydır.

Müstehap Vakitler:

Bazı vakitlerde namazı geciktirmek, ya da acele etmek müstehaptır: Meselâ:

1. Sabah namazını; selâm verdiğinde abdest alıp Fâtiha'dan başka kırk âyet okunacak bir namaz daha kılacak zaman kalacak şekilde geciktirmek.

2. Ögleyi, yaz sıcaklarında gün ortası harareti geçinceye kadar ertelemek.

3. Ikindiyi, Güneşin sararma zamanına kalmayacak kadar geciktirmek.

4. Yatsıyi gecenin son üçte birine kadar geciktirmek.

5. Uyanabileceğinden eminse, vitri gecenin sonuna kadar geciktirmek.

6. Kışın öğleyi acele kılmak.

7. Akşamı, yıldız karışımından önce kılmak.

8. Bulutlu günlerde. ikindi ve yatsı namazlarını acele kılmak.

9. Bulutlu günlerde ikindi ve yatsının dışındaki namazları geciktirmek müstehaptır. (Bu son iki madde zamanın takvimsiz hesaplanmasına göredir.)

Mekruh ya da Haram Vakitler:

Bazı vakitlerde namaz kılınmaz. Bunlar:

1. Güneş'in doğmaya başlamasından, bir mızrak boyu yükselişine kadar. (Ülkemizde yaklaşık 45 dakika).

2. Öğleyin güneş tam tepede bulunduğu zaman, (ögleden yaklaşık onbeş dakika öncesinden öğle ezanına kadar.)

3. Güneş sararmaya başladığı andan batıncaya kadar, (yaklaşık kırkbeş dakika). O anda yalnız o günün ikindisinin farzı kılınabilir.

4. Sabah ve ikindi namazlarından sonra tavaf ve nafile namazı kılmak. (Kaza ve cenaze namazı kılınabilir, tilâvet secdesi yapılır).

5. Ikinci fecrin doğuşundan sabahın farzını kılıncaya kadar, sabahın sünnetinden başka nafile namaz kılmak.

6. Akşamın vaktinde, akşamı kılmadan önce nafile kılmak.

7. Hutbe okunurken nafile kılmak.

8. Bayram günü bayram namazından önce namaz kılmak.

9. Arefe ve Müzdelife'den başka bir yerde, bir özürle de olsa iki vakti birleştirerek kılmak.

Bunların ilk üçü haram, geri kalanları mekruhtur:

Niyyet

Namazın niyyeti, yapmakta olduğu hareketin namaz kılmak olduğunu ve hangi namazı kılacağını bilmekten ibarettir. Meselâ ikindi namazını kılmak için kıbleye dönen bir adam tekbir için ellerini kaldırırken ikindinin, meselâ, sünnetini düşünüp, kendisi için tekbir almakta olduğu bu kılacağı namazın, ikindinin sünneti olduğuna içinden karar vermesi niyyettir ve bu bir anlık meseledir. Dilden söylemesine gerek olmadığı gibi bu güzel de değildir. Çünkü niyyet kalbin işidir. Insanın dili birşey söylerken kalbi başka şey söylerse, niyyet, dilinin dediği değil, kalbinin dediğidir. Bu yüzden niyyeti kalbinden yapan, mutlaka isabet eder, ama diliyle yapan kalbi başka şey söylerse isabet etmeyebilir. Onun için eski âlimler dil ile niyyeti bid'at saymışlar ve bunu, ne peygamber, ne onun arkadaşları, ne de onları özleyen tâbiin yapmıştır. (bk. imam Rabbanî, Mektubât.) Öyleyse biz de yapmamalıyız, demişlerdir. Gerçekten de niyyetin dil ile yapılması, sadece son devir kitaplarında ve ilmihallerinde görülen bir şeydir Oruç ve diğer ibadetler için de durum aynıdır.

BaşlangıçTekbiri

Namaza, Allah'ın yüceliğini bildiren bir kelime ile başlamak namazın şartlarındandır. Buna iftitah (başlangıç) tekbiri ya da "tahrîme" denir. Niyyetin hemen arkasından elleri kaldırırken "Allahû Ekber" diyerek yapılır.

Daha namaza başlarken, namaz kılana Allah'ın en büyük olduğu söylettirilirken sanki; namazının faydasını Allah'a yönelik sanma, O en büyüktür, buna ihtiyacı yoktur, namaz yine senin içindir, dedirtilmiş olur.

Ayakta Durmak (Kıyam)

Bir özrü olmayan mükellefin farz ve vacip olan namazları ayakta kılması da farzdır. Nafile namazları ise ayakta kılmak şart değildir, oturarak da kılabilir, ancak sevabı daha az olur.

Kur'ân Okumak (Kiraat)

Farz namazların ilk iki rekatlarında Kur'ân-ı Kerîm'den bir parça okumak da farzdır. Dolayısı ile bu farzın yerine gelmesine yetecek kadar Kur'ân âyetini ezbere bilmek de farz olmuş olur. Bu farz, Kur'ân'ın neresinden olursa olsun, üç kısa âyet kadar okumakla yerine gelmiş olur. Meselâ her rekatta okunan "fâtiha" ile bu farz da yerine getirilmiş olur. Bizzât fâtihanın okunması ise ayrıca vaciptir. Yeri gelince görülecektir.

Rukû' (Eğilmek)

"Rukû" eğilmek demektir. Namazların her rekatında en az eller dizlere ulaşacak kadar eğilmek farzdır. Rukû, mükemmel şekliyle baş ile göğüs yere paralel oluncaya kadar eğilmekle olur. Yalnız bu, erkek içindir. Kadın ise sadece elleri dizlerine ulaşacak kadar egilir.

Secde

Namazın ana bölümlerinden biri de secdedir. Secde, Allah'ı ululayarak alnı yere koymaktır. Bu kadarı farzdır. Alınla beraber burnun da yere değmesi, ellerin de yere konması vaciptir, yani secdenin tam ve mükemmel olması için gereklidır.

Secde edilen yerin temiz ve katı olması gerekir. Pamuk, kar, saman gibi yumuşak olup yerin sertliğini duyurmayan şeyler üzerine secde yapılmaz. Ayrıca secde yeri, ayakların basıldığı yerden yarım zira'dan, yani 20- 30 cm.'den yüksek olmamalıdır.

Son Oturuş

Kıldığı namaza göre son rekatın bitiminde "tahiyyat" okuyacak kadar oturmak da farzdır. Tahiyyatı okumak ise vaciptir. Yerinde görülecektir.

Buraya kadar sayılan altı temel, namazın ana iskeletini oluşturor. Bunlardan biri dahi olmasa namaz batıl, yani asılsız olur. Vacipler ise namazın ikinci derecede kuvvetli bölümleridir. Farzları tamam olan bir namazın vacipleri bulunmasa namaz sayılır, ancak eksik ve yaralı bereli bir namaz olur. Vacipleri bilerek terkederse günah işlemiş olur, ama namaz yine tamamdır. Vaciplerden sonra da sünnetler ve müstehaplar gelir.

NAMAZIN VACİPLERİ

l. Fâtihayı okumak.

2. Farzların ilk iki rekatında, sünnetlerin her rekatında Fâtiha'ya en kısalarından üç âyet, ya da en kısa üç âyet kadar bir uzun âyet eklemek.

3. Fâtiha'yı bu ekledigi âyetlerden önce okumak.

4. Namazın diğer rukünlerinde de sırayı gözetmek.

5. "Ta'dili erkânı" yerine getirmek.

6. Ikiden çok rekatlı namazların birinci oturuşu.

7. Her iki oturuşta da "tahiyyât" okumak.

8. "es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah" diyerek selâm vermek.

9. Vitir namazında "kunut" duâsını okumak.

10. Bayram namazlarında ilâve tekbirleri söylemek.

11. Namazdan kendi fiili ile çıkmak.

12. Imamın açık okunacak yerde açık, gizli okunacak yerde de gizli okuması.

13. Namazda nelerin farz; nelerin vacip olduğunu bilmek.

Bu sayılan vaciplerden biri kasten terkedilirse günah islenmiş olunur, ama namaz yine tamamdır. Unutarak terkedilirse "yanılma (sehiv) secdesi" yapılır.

"Ta'dil-i erkân"; namaz kılarken rukû'a gidişte, rukû'dan kalkista, secdeye gidişte, secdeden kalkışta ve tekrar secdeye gidişte organlar yerlesecek şekilde hareket etmek ve mesela, daha tam doğrulmadan öbür harekete geçmemektir.

Yanılma secdesi (secde-i sehiv) son oturuşta sadece "tahiyyat"ı okuduktan sonra, sağa sola selâm verip, iki secde daha yaparak "tahiyyat" ı tekrar okuyup, "salli", "barik" duâlarını da okuduktan sonra tekrar selâm vermekle yapılır.

Genel kural olarak:

"Farzların geciktirilmesi, vaciplerin ise hem geciktirilmesi hem de terkedilmesi yanılma secdesini gerektirir." Bu yüzden farzların da vaciplerin de iyi bilinmesi gerekir.

Örnek olarak: Namazda ayakta durmak farzdır. Birinci oturuşta, tahiyyatı okuyup kalkmak gerekirken, "salli" ve "barik" duâlarından unutarak en az üç kelime ya da daha fazla okuyan, ayakta durma farzını geciktirmiş olur, bu yüzden namazın sonunda "yanılma secdesi" yapması gerekir.

NAMAZIN SÜNNETLERİ

Namazın sünnetleri; önem bakımından vaciplerden sonra gelen, kasten ya da unutarak terkedilmeleri halinde namaz bozulmayan ya da yanılma secdesi gerekmeyen, ama kasten terkedilmeleri, alınacak sevabı azaltan davranışlardır. Namazın mükemmel olmasını sağlarlar. Namazın en güçlü sünneti farz namazları cemaatle kılmaktır. Bunun farz olduğunu söyleyenler de vardır. Diğer sünnetler şunlardır:

1. Başlangıçtekbirinde parmakları açarak elleri kaldırmak.

2. Tekbirleri imamın açıktan söylemesi.

3. Tekbirin arkasından "sübhaneke" okumak.

4. "Sübhaneke"den sonra "e'ûzü" okumak.

5. Her Fâtiha" dan önce "besmele" çekmek.

6. "Fâtiha"dan sonra gizlice "âmin" demek.

7. Elini göbeğinin altından bağlamak. (Kadınlar göğüslerinin üzerinden bağlarlar.)

8. Sağ elini sol elinin üzerine bağlamak.

9. Rukû'a giderken tekbir almak, yani "Allahü ekber" demek.

10. Rukû'da üç kere "tesbih" okumak (sübhane Rabbiye'1-azîm demek).

11. Rukû'dan kalkarken tekbir almak.

12. Rukû'da diz kapaklarını elleriyle kavramak. (Kadınlar dizlerini tutmayıp, ellerini dizlerinin üzerine koymakla yetinirler).

13. Rukû'da ellerinin parmaklarını aralıklı bırakmak.

14. Secdeler için tekbir almak.

15. Secdelerde üç kere "tesbih" okumak (Sübhane Rabbiye'1-A'lâ demek).

16. Secdelerde ellerini ve dizlerini yere koymak.

17. Oturuşlarda erkeklerin sol ayağı yatırıp sağ ayağı dikmesi. (kadınlar sol kalça üzerine oturarak iki ayaklarını birden sağa doğru çıkartırlar).

18. Rukû'dan sonraki kalkışta dosdoğru oluncaya kadar dikilmek (Kavme).

19. Iki secde arasında birazcık oturmak (celse).

20. Son oturuşta "tahiyyât"tan sonra Peygamberimize "salât ve selâm" ("salli" ve "barik") okumak.

21. "Salat ve selâm'dan sonra, kendine, ana-Babasına ve bütün müminlere duâ etmek. (Rabbenâ âtina... okumak).

NAMAZIN MEKRUHLARI

Namazı bozmamakla beraber, mükemmelligine zarar ve namazda yapılmaları, çok güzel bir sanattaki lekeleri andıran şeylerdir. Namazın sevabını eksiltirler, çokça yapılmaları, namazı yaralı-bereli hale sokar.

Namazda mekruh olan davranışlar:

l. Elbisesiyle oynamak,

2. Bedeniyle oynamak,

3. Secde yerindeki çakil gibi şeyleri iki defa düzeltmek (bir defa düzeltmek zarar vermez).

4. Parmak çıtlatmak,

5. Elini böğrüne koymak,

6. Yüzünü sağa sola çevirmek,

7. Erkek, kollarını secdede yere koymak ve böğrüne yapıstırmak; (Bu, kadınların ayrıcalıklı bir davranışıdır),

8. El ile selâm almak,

9. Baş ile selâm almak,

10. Özürsüz bağdaş kurmak,

11. Secde yaparken elbiselerini toplamak,

12. Elbisesini kollarından giymeyip omuzlarına atmak,

13. Esnemek;

14. Gerinmek,

15. Gözlerini sürekli yumuk tutmak,

16. Saçları başa toplayıp bağlamak,

17. Erkek baş açık kılmak,

18. Kirli ve adi elbiselerle namaz kılmak,

19. Alnındaki tozu-toprağı namazda iken silmek,

20. Gökyüzüne bakmak,

21. Âyetle iz saymak, tesbihleri saymak,

22. Imam bir arşın kadar yüksek yerde bulunmak

23. Imam alçakta, cemaat yüksek yerde bulunmak. (Bu son iki maddede Imamla beraber cemaattan bir kısmı da bulunursa mekruh olmaz),

24. Ön safta boş yer varken arka safta durmak,

25. Resimli elbiselerle namaz kılmak,

26. Yukarısında, yanlarında ya da önünde canlı resmi varken namaz kılmak, (Resimler ilk bakışta sezilemeyecek kadar küçük ise, ya da cansız varlıkların resmi ise zarar vermez.)

27. Zararından korkmayacağı yılan ve akrebi namazda iken öldürmek,

28. Insanın yüzüne doğru namaz kılmak,

29. Ateşe doğru namaz kılmak

NAMAZIN ÇEŞİTLERİ

Namazlar:

 

l.Farz,

2.Vacip,

3.Sünnet,

4.Nâfile namazlar, diye ayrılabilir.

 

Farz namazlar da:

1.Her mükellefe farz olan.

2.Yeteri kadar mükellefe farz olan diye ikiye ayrılır.

Her mükellefe farz olan namazlar, her gün kılınan.

l. Sabah,

2.Ögle,

3.Ikindi,

4.Akşam,

5.Yatsı olmak üzere "Beş Vakit Namaz"dır.

Yeteri kadar mükellefe farz olan namaz, cenaze namazıdır. Cuma ile Bayram namazları da sadece erkeklere gereklidır. Cuma farz, bayramlar ise vaciptir. Ancak bunları kadınlar da kılabilir.

Beş vakit namazdan:

l. Sabah Namazı, dört rekattır. Ikisi kuvvetli sünnet, ikisi de farzdır. Önce sünneti sonra farzı kılınır.

2. Ögle Namazı on rekattır. Dördü ilk sünneti, dördü farzı, ikisi de son sünnetidir. Önce dörtlü sünneti, sonra farzı, sonra da ikili sünneti kılınır. Sünnetleri kuvvetli sünnettir.

3.Ikindi Namazı sekizrekattır. Dördü sünneti, dördü de farzıdır. Önce sünneti kılınır. Farzından sonra sünnet ya da nafile kılınmaz. Sünneti devamlı kılınan sünnetlerden değildir. Ancak kılanlara Peygamberimiz, merhamet duâsında bulunmuştur. (Tirmizî, salat 207 ; Müsned N/117.)

4.Akşam Namazı beş rekattır. Ikisi sünneti, üçü de farzıdır. Önce farzı sonra sünneti kılınır. Sünneti güçlü sünnetlerdendir.

5.Yatsı Namazı on rekattır. Vitir de genellikle yatsı ile kılındığı için onüç rekat sayılır. Dördü ilk sünneti, dördü farzı, ikisi son sünneti, üçü de vitirdir. Önce dörtlü sünneti, sonra farzı, sonra ikili sünneti, sonra da vitir kılınır. Ilk sünneti, ikindinin sünneti gibidir, son sünneti, güçlü sünnetlerdendir.

Genel kural olarak ikili sünnetler, dörtlü sünnetlerden daha güçlüdür.

Vacip namazlar;

yukarıda da denildiği gibi- her mükellefe vacipolan vitir namazı ile, sadece erkeklere vacipolan bayram namazlarıdır.

Sünnet Namazları deyince, öncelikle beş vakit namazla beraber kılınan sünnetler akla gelir. Bunların güçlü olan ve olmayanlarına üç önceki maddede değindik. Ramazanda kılınan Teravih Namazı da güçlü sünnetlerdendir.

Ayrıca Küsûf ve Hüsûf Namazı, yani; Güneş ve Ay tutulduğunda kılınan namaz da güçlü sünnetlerdendir. Güneş ve Ay tutulduğunda namaz kılmak, tutulmanın kalkması için değil, Dünyayı, Ayı ve Güneşi tesbih taneleri gibi çeviren Allah'ın gücünü hatırlattıkları içindir. Hattâ deprem, şiddetli rüzgâr, sürekli yağmur, ya da yağmurun yagmaması, yıldırım ve salgın hastalık zamanlarında da aynı gaye ile namaz kılmak sünnettir.

Farz, vacip ve sünnetlerin dışında kalan namazların en güçlü olanı ve insanı Allah'a en çok yaklaştıranı, gece kalkılarak kılınan "Teheccüd Namazı" dir. Ya da nafileyi sünnetlerden ayırırsak, en güçlü ve önemli nafile, Teheccüd Namazı'dir diyebiliriz. Ancak farzların dışında kalan bütün namazlara "Nafile Namaz" da denir."Nafile" dilimizde olduğu gibi "boşuna" anlamına değil, "gerekli olana ilave" anlamındadır.

Teheccüd'ün dışındaki nafile namazlar:

1. Mescidlere girildiğinde Mescidi Selâmlama Namazı.

2. Abdest alındığında daha ıslaklığı kurumadan iki rekat Abdest Sükrü Namazı.

3. Kuşluk vaktinde dört ya da fazla rekat olarak kılınan Duha Namazı.

4. Bir işi yapmakla yapmamak arasında tereddüt edildiğinde, iki rekat olarak kılınan "hayırlı olana isteme" anlamında "Istihare Namazı".

5. Bir ihtiyacı ve arzusunun giderilmesi için, iki rekat olarak kılınan, "Allah'tan yardım dileme" anlamında "Istiâne" ya da "Hâcet Namazı".

6. Dört rekat olarak kılınan "Tesbih Namazı".

7. Akşam namazından sonra kılınan altı rekat "Evvâbin Namazı"... gibi namazlardır.

Mükellefler bunları kılmak zorunda değildir. Ancak kulluğu ispatlamanın en az şartı farz namazlardır. Nafileler ise insanın Allah'a yakınlaşmasını sağlarlar. (bk. Buharî, rikâk 38; Müsned VI/256.)

CENÂZE NAMAZI

Cenâze namazı, vefat eden din kardeşlerimiz hakkında duâ olmak üzere bir farz-ı kifâyedir.

Cenâze namazının kılınması için aranan şartlar şunlardır:

 

Ölenin müslüman olması. Müslüman olduğu bilinmeyen, bu hususta hâli gizli olan kimsenin cenâze namazı kılınmaz. Ölenin müslüman olduğuna muteber şâhid ve delil lâzımdır .

Ölünün yıkanarak temiz kefene sarılmış olması.

Ölünün, imam ve cemaatin önünde olması.

Ölünün tamamının veya bedeninin çoğunun mevcut olması. Eğer bedeninin çoğu gitmiş veya başsız olarak yarısı varsa namazı kılınmaz, yıkanmaz. Bir beze sarılarak gömülür.

Cenâze Namazının Kılınışı

Cenâze namazı dört tekbir ve kıyâmla edâ edilir. Bu namazda secde ve rükû yoktur.

İmam, ölünün göğsü hizasında durur. Cemâat da arkasında saf tutar. Cemâata ölünün erkek veya kadın olduğu duyurulur, ona göre niyet edilir. Yâni "Allâh için namaza, meyyit için duâya, er kişi (veya hâtun kişi) niyetine uydum hâzır olan imâma" diye kalben niyet edip imamın arkasından tekbir alınır. İlk tekbiri alırken eller kulak hizâsına kadar kaldırılıp göbek altında bağlanır, Sübhâneke, "ve celle senâüke" ile okunur.

Bundan sonra eller kaldırılmadan ikinci bir tekbir alınır. Bu tekbirleri imam âşikâr, cemâat ise gizli alır. "Allâhümme salli ve Allâhümme bârik..." okunur. Bundan sonra üçüncü tekbir alınır ve cenâze duâsı okunur.

Cenâze duâsını bilmeyenler burada "Allâhümme innâ nesteıynüke..." yi yâni kunut duâsını veya duâ niyeti ile Fâtiha-i şerîfeyi okurlar. Daha sonra dördüncü tekbir alınır, eller yan tarafa bırakılıp selâm verilir.

Mühim Hatırlatma

  1. Bir çok kimseler, cenâze namazının dördüncü tekbirinde, ya hiç ellerini bırakmadan selâm vermekte veya sağ tarafa selâm verince sağ elini, sol tarafa selâm verince de sol elini yana bırakmaktadır.
    Bu hareketlerin her ikisi de yanlıştır. Doğrusu, dördüncü tekbiri aldıktan sonra her iki eli yana bırakıp selâm vermektir. Çünkü kendisinde sünnet olan bir zikrin bulunduğu kıyamlarda eller bağlanır. Sünnet olan bir zikrin kalmadığı kıyamlarda ise, eller bağlanmaz, yana salınır. (Dürer, 1/ 53)
  2. Cenâze namazı içinde imam açıktan "Allâhü Ekber" diye tekbir aldıkça bazı kimseler kafalarını kaldırmaktadırlar. Bu da yanlış ve tehlikeli bir harekettir. Doğrusu, ne kafa ile ve ne de başka bir azâ ile namaz müddetince hiçbir harekette bulunmamaktır.
  3. Cenâze namazı kılınıcak yer veya ayakkabı temiz değilse, ayakkabıyı çıkarıp üzerine basmalıdır.

Kabirde Suâl ve Cevapları

  • Rabbin kimdir?
  • Rabbim, Allâhü Teâlâ.
  • Dinin nedir?
  • Dinim, Din-i İslâm.
  • Peygamberin kimdir?
  • Peygamberim, Muhammed aleyhisselâm.
  • Kitabın nedir?
  • Kur'an-ı Azimüşşândır.
  • Kıblen neresidir?
  • Kıblem, Kâbe-i Muazzama.
  • Kimin zürriyyetindensin?
  • Hz. Âdem aleyhisselâmın zürriyetindenim.
  • Hangi millettensin?
  • Milletim, Millet-i İbrahim aleyhisselâm,
    Mü'minim Hakkâ, Müslümanım Elhamdülillah.

Kabirleri Ziyâret

Erkek ve kadınlar için kabirleri ziyâret menduptur. Zi-yaret esnasında, 1 Fâtiha, 11 İhlâs-ı Şerîf okunur ve hediye edilir. Bununla birlikte Yâsîn-i Şerîf ve Elhâkümüt-tekâsür sûrelerini de okumak müstehabdır. Okumak için kabirler üzerine oturmakta kerahet yoksa da, okumaksızın geçmek, üzerlerinde uyumak veya kirletmek mekrûhtur. Eğer kabirlere basmak zarûreti varsa, 1 Fâtiha,11 İhlâs-ı Şerîf okunup, o kabristanda yatan müslümanların ruhlarına hediye edildikten sonra basılıp geçilebilir. Kabir üzerindeki otları yolmak ve ağaçları kesmek mekruhtur. Çünkü ağaç ve otlar yaş olarak devam ettiği müddetçe, altında yatanların günahlarına keffârettir. Kurumuş olan ağaçları kesmek ve otları yolmakta beis yoktur. Evlâ olan, ondan da kaçınmaktır. Bilhassa insan kendi evine götürüp yakmamalı buna çok dikkat etmelidir.

KUR'AN'DAKI TILÂVET SECDELERI

Kur'an-ı kerim'de tilâvet secdesi bulunan âyetlerin kenarında "Secde" diye yazılıdır. Kur'an okuyan kimse bu âyeti okuduğu zaman secde etmek üzerine vâcip olur. Bu kimse, kıbleye döner, ellerini kaldırmadan " Allâhü Ekber" diye tekbir alarak secdeye varır. Secdede 3 kere " Sübhaane rabbiyel a'laa " der . Sonra tekrar "Allâhü Ekber" diye tekbir alarak doğrulur, ayağa kalkar. Ayağa kalkarken de "Semi'nâa ve eta'nâa gufraaneke rabbenâa ve ileykel masıyr" der.

Secde âyetini işiten kimsenin de secde etmesi lâzım gelir.

Kur'an-ı Kerimdeki Secde Âyetleri

  1. Sûre-i Â'raf, âyet: 206
  2. Sûre-i Ra'd, âyet: 15
  3. Sûre-i Nahl, âyet : 49
  4. Sûre-i İsrâ, âyet: 107
  5. Sûre-i Meryem, âyet: 58
  6. Sûre-i Hac, âyet: 18
  7. Sûre-i Fürkan, âyet: 60
  8. Sûre-i Neml, âyet: 25
  9. Sûre-i Secde, âyet: 15
  10. Sûre-i Sâd, âyet: 24
  11. Sûre-i Fussılet, âyet: 37
  12. Sûre-i Necm, âyet: 62
  13. Sûre-i İnşikak, âyet: 21
  14. Sûre-i Alak, âyet: 19

ORUÇ

Oruç; İslam'ın beş ana temelinden biridir. Ve müslüman, ergin, akıllı ve sağlıklı olan herkese farzdır. Farz olan oruçla, yılda bir kez gelen Ramazan Ayı orucu kastedilir.

Oruç, ibadet kastıyla sahurdan akşama kadar yemeyi, içmeyi, yeme-içme sayılan şeyleri ve cinsel ilişkiyi terketmekle tutulmuş olur.

"Orucun sevabı Allah'tan başka kimsenin takdir edemeyeceği kadar büyüktür." (bk. el-Heytemî', ez-Zevâcir, 1/156.) "Oruçlunun, acıkmaktan doğan ağız kokusu Allah için miskten daha güzeldir." (Mûslim, savm 161.) "Oruç, ateşten koruyan bir kalkandır." (Müslim, savm 162-163.) "Oruçlu, duâsı geri çevrilmeyen üç gruptan biridir." (Beyhakî, Sünen NI/345, Tecrid NI/253. ) "Ramazan orucunu, -dünya ile ilgili faydalardan ötürü değil de- sadece Allah için tutanın geçmiş günahları bağışlanır." (Nesai, siyam 39; Tirmizî, savm 1.) "Özürsüz olarak tutulmayan bir günlük Ramazan orucunun kaçırılan sevabı bütün zaman süresini oruçlu geçirmekle dahi karşılanamaz."(Tirmizî, savm 27. )

Oruç insanın meleklik yönünü güçlendirir ve insanı meleklerden yüce yapar. Hayvanî duygularını köreltir. Nefsinin taşkınlığını önler. Insanı başıboş olmaktan kurtarır, ona Rabbini hatırlatır. Acıktıkça O'nun verdiği ‚ nimetlerin kadrini öğretir. Aç ve muhtaçların halini hatırlatır.

Oruç insana sabrı öğretir. Onu ilâhlaşmaktan ve zorbalıktan kurtarır. Vücudunu dinlendirir, sıhhatini artırır, psikolojisini ve sinirlerini düzeltir. Insana sırf midesi için yaratılmadığını hatırlatır.

Allah: "Oruç benim içindir, onun mükâfatını da ben veririm." (Müslim, savm 163. ) buyurur. Demek ki, diğer yararların hepsi bir yana, oruç, Allah'ın rızasını sağlar. Kur'ân-ı Kerîm'de de orucun farzediliş hikmeti olarak onun insanı takvaya götürdügü zikredilir." (K. Bakara (2) 183)

Orucun Farzları

1.Niyet etmek

2.Niyetin ilk ve son vaktini bilmek,

3.İkinci fecirden itibaren güneş batıncaya kadar, orucu bozan şeylerden kendini tutmaktır. Oruca başlama zamanına "imsak", orucu açmaya da "iftar" denir.

Orucun Kısımları

Oruç altı kısımdır:

  1. Farz,
  2. Vâcip,
  3. Sünnet,
  4. Mendûp,
  5. Nâfile,
  6. Mekruh.

Farz Oruç: Ramazan orucunun edâ ve kazâsı ve keffâret orucu.

Vâcip Oruç: Bozulan nâfile orucun kazâsı ve adak orucu.

Sünnet Oruç: Muharrem ayının 9'uncu günüyle beraber Âşûre günü yâni 10'ncu günü tutulan oruçtur.

Mendûp Oruç: Her aydan tutulan 3 gün oruç. O üç günün "eyyâm-ı biyz" yani Arabî ayın 13,14,15 inci günleri olması da mendûptur.

Nâfile Oruç: Şu zikrettiğimiz oruçlardan başka mekruh olmayan oruçlar nâfiledir.

Mekruh Oruç: Yalnız âşûre gününde (dokuzuncu veya onbirinci günü ile beraber olmadan) tutulan oruçtur. Ramazan bayramının birinci, kurban bayramının 1, 2, 3 ve 4'üncü günleri oruç tutmak tahrîmen mekruhtur.

Oruç Ayrıca İki Kısımdır

  1. Geceden niyet icap eden oruçlar: Ramazanın kazâsı, nâfileden bozulan ve gününe gün tutulan oruç, keffâret oruçları, zamanı belli olmayan nezir oruçları. Bunlarda mutlaka geceden niyet şarttır.
  2. Geceden niyet icap etmeyen oruçlar: Ramazan ayında tutulan oruç, zamanı muayyen olan nezir ve nâfile oruçlar. Bunlara geceden niyet şart değildir. Gece niyet yapılabildiği gibi, gündüzün kaba kuşluğa kadar da niyet yapılabilir. Ramazan günlerinde ister mutlak oruca niyet edilsin, isterse nâfileye veya başka bir vâcipe niyet edilsin, oruç ramazan orucu olur.

Orucu Bozup Sadece Kazâ İcap Ettiren Şeyler

  1. Oruç hatırında iken boğazına birşey kaçmak,
  2. Ağzına aldığı veya burnuna çektiği su boğazına kaçmak,
  3. Niyetin vakti geçip öğleden sonra niyet etmek,
  4. Unutarak yedikten sonra, orucu bozulmadığı halde herhangi birşeyi kasden yemek,
  5. Ağzına giren kar veya yağmur suyunu yutmak,
  6. İğne vurdurmak,
  7. Burnuna ilâç çekmek,
  8. Kulağına yağ akıtmak,
  9. Fecr-i sâdık doğmadığı zannı ile sahur yemek,
  10. Güneş battığı zannı ile iftar etmek,
  11. Kusmuğunu ağzından çıkarmayıp yutmak,
  12. Arkadaşının veya zevcesinden başkasının tükrüğünü yutmak,
  13. Kendi tükrüğünü dışarı çıkarıp sonra yutmak,
  14. Su veya yağ ile ıslanmış parmağını ayıp yerlerine sokmak,
  15. Dişi kanayıp kanı, tükrüğünden fazla veya tükrüğü ile müsâvi olduğu halde yutmak,
  16. Buhur yakıp, dumanını boğazına kaçırmak.

Orucu Bozup Kazâ ve Keffâret İcâbettiren Şeyler

  1. Bilerek yemek-içmek
  2. Bilerek cinsî münâsebette bulunmak,
  3. Bilerek sigara içmek,
  4. Ermeni kili denilen toprağı veya çamurunu yahut yemeyi adet edindiği bir çamuru yemek,
  5. Gıybet ettikten sonra (orucu bozuldu diye) bilerek orucu bozmak,
  6. Hanımının veya sevdiği bir kimsenin tükrüğünü yutmak,

Yukarıda sayılanlardan birini yapan kimse bozduğu orucu kazâ eder ve keffâret olarak da ara vermeden iki ay oruç tutar.

Oruçluya Mekruh Olan Şeyler

  1. Zaruretsiz bir şey tatmak,
  2. Zaruretsiz bir şey çiğnemek,
  3. Önceden çiğnenmiş ve tadı kalmamış bir sakızı çiğnemek,
  4. Öpmek,
  5. Kişinin eşiyle sarılması ve kucaklaşması,
  6. Tükrüğünü ağzında biriktirip yutmak,
  7. Kan aldırmak.

Orucu Bozmayan Şeyler

  1. Unutarak yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmak,
  2. Dokunmak ve oynaşmak veya öpmek ile değil de sırf bakmak veya düşünmekle meni gelmesi,
  3. Uyurken ihtilam olmak,
  4. Meni gelmeksizin öpmek,
  5. Delirmiş olarak sabahlamak,
  6. Ağza gelen balgamı yutmak,
  7. Burnuna inen akıntıyı yutmak,
  8. Kulağına su kaçmak,
  9. Dişleri arasında kalan nohuttan küçük bir şeyi yemek,
  10. Elinde olmayarak çok dahi olsa kusmak.
  11. Sürme çekmek,
  12. Gıybet etmek,
  13. Göze ilaç damlatmak.

Sadaka-i Fıtır

Ramazan ayında verilmesi vâcip olan bir sadakadır. Nisaba mâlik olan her müslümana vâciptir. Vâcip olmasının şartları:

Müslüman olmak, hür olmak ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak nisâp miktarı mala sahip bulunmaktır. Zekâtta olduğu gibi bu malın nâmi (üreyici) olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir. Zekâtın verildiği yerlere sadaka-i fıtır da verilebilir.

Vâcip olmasının vakti, ramazan bayramı günü tan yerinin ağarmasıyla, bayram namazından çıkma zamanına kadardır. Vaktinden evvel verilmesi de câizdir.

Terâvih Namazı

Terâvih namazı ramazan ayının sünnetidir.

Kadın ve erkeğe sünnet-i müekkede olup yirmi rek'attir. Cemaatle kılmak sünnettir. Tek başına da kılınabilir. Yatsı namazından sonra, vitir namazından evvel kılınır.

İki veya dört rek'atte bir selâm verilir. Her selâmdan sonra biraz oturmak sünnettir. Bu esnada salevât-ı şerîfe, salât-ı ümmiye, âyet veya duâlar okunur.

İmam, terâvih kıldırırken arkasındaki cemaatin durumunu nazar-ı itibâra alır; Şâfiî mezhebinden olanlar da varsa iki rek'atte bir selâm verir.

ZEKÂT

Namaz dinin direği, zekât da köprüsüdür.(Aclûnî, Kesfu'l-hafa I/530.) İslam'ın beş ana temelinden ikincisi zekâttır. Peygamberimiz Islâm'ı anlatmak için gönderdiği davetçilere: "Önce Allah'tan başka bir ilâh, bir otorite olmadığını anlatın, kabul ederlerse, benim Allah'ın kulu ve elçisi olduğumu söyleyin, onu da kabul ederlerse, günde beş defa namaz kılmalarının farz olduğunu ve zenginlerinin malında fakirlerin hakkı bulunduğunu anlatın." (Buharî, zekât 1.) buyurdu.

Zekât Kur'ân-ı Kerîm'de kırka yakın yerde namazın hemen yanı başında zikredilmiş ve namazdan sonra en önemli temel olduğu vurgulanmıştır.

Çünkü zekât Islâm ülkesini düzene koyan, vatandaşlarının sosyal güvenliğini sağlayan en etkili güçtür. Zenginlerin varlığından fakirlere doğru sürekli bir akıştır. Böylece fakir çok fakir olmaktan kurtulur, zenginin çok zengin olması önlenir. Fakirle zengin arasında sevgi bağları oluşturur. Zenginin hem günahlarını, hem de malını temizler. Toplumu anarşi ortamından kurtarır. Dünyayı düzene koyar, böylece âhirete yol açılır.

Zekât zenginlerin lütfen verdikleri bir yardım değil, fakirlerin, onların mallarındaki bir haklarıdır. Bu yüzden veren minnet bekleyerek vermez, alan da minnet ederek almaz. Zekâtı, devlet zorla da olsa alır ve yerine ulaştırır.

Vergiler zekât yerine geçmez, çünkü zekâtın alınmasının ve verilmesinin bir takım şartları vardır. Yerini bulmayacağı bilinen zekât geçerli değildir.

Akıllı, ergin, müslüman, zekât için konmuş en az sınır (nisab) üzerinde çoğalır malı bulunan, yani zengin olan ve bu malı, elinde bir yılını dolduran her mükellef, genel olarak kırkta bir, yani yüzde ikibuçuk servet vergisi verir. Zekât denen bu vergi, Kur'ân-ı Kerîm'in belirlediği kimseler dışında bir binaya, bir kuruluşa, bir zengine, ana-baba ve çocuklara, eşine kâfire... verilmez.

Islâmca zengin sayılan, yani en az sınırın üzerinde malı olan mükellefin bu malının:

l. Kendi mülkünde bir yıl bulunmuş olması,

2.Bu ölçüye borçlarının dışında sahip olması,

3.Bu ölçünün; ev, binek, kapkacak, yiyecek, alet ve edevat dışında gerçekleşmiş olması,

4.Bu ölçünün tümüyle kendi mülkü ve artar bir mal olması halinde, zekât vermesi gerekir.

Zekâtı gerektiren en az ölçü, yani nisâb; altın için yaklaşık 85 gram, gümüş için 595 gram, diğer paralar için bunların birine eş değer paradır. Bu çeşitli değerlerin toplamı; birisinin en az ölçüsüne vardığında, kırkta birini zekât olarak vermesi gerekir. Toplamları en az ölçünün (nisabın) altında olursa zekât vermesi gerekmez.

Buna göre; kadının kullandığı elbiseleri, altın ve gümüşten başka süs eşyaları, kabı-kacağı dışında hepsinin değerlerinin toplamı 85 gram altının ya da 595 gram gümüşün değerini bulan, altını, gümüşü ve parası olsa ve bunlar onun mülkünde bir yıl kalsa, değerlerinin kırkta birini zekât olarak vermesi gerekir.

Zekâtın, zekât niyetiyle verilmesi, yani verirken zekât verdiğini bilerek vermesi şarttır.

Zekâtın düşmesi için hilelere başvurmak haramdır.

Usul ve furu'a, yani ana-baba ile onların ana-babalarına... çocuklar ile onların çocuklarına, eşine, kâfire, zengine zekât verilmez.

Zekâtın Verileceği Yerler

  1. (Nisaba sahip olmayan) Fakirler,
  2. (Hiç birşeyi bulunmayan) Miskinler,
  3. Zekât toplama memurları,
  4. Müellefe-i kulûb,
  5. Kölelikten kurtulacak kimseler,
  6. (Borcunun karşılığı malı olmayan) Borçlular,
  7. (Fi sebîlillah) Allâh yolunda,
  8. (Harçlıksız) Yolda kalmışlar.

Zekât bu sekiz yerden herhangi birine verilebilir. Ancak verilmesi en faziletli yer, hiçbir şeyi olmayan miskinler ve Allâh yoludur.

HAC

Hac, zilhicce ayında ihrama girerek arefe günü Arafat'ta vakfe yapmak, sonra da Kâbe'yi tavaf etmekten ibarettir.

Şartlarını hâiz olan her müslümana, ömründe bir defa hac yapmak farzdır.

Haccın Farz Olmasının Şartları

  1. Müslüman olmak,
  2. Ergenlik çağına ulaşmış olmak,
  3. Akıllı olmak,
  4. Hür olmak,
  5. Aslî ihtiyaçlarına ve evine dönünceye kadar âile ferdlerine yetecek, yol ve vasıta masraflarını karşılayacak kadar paraya sahip bulunmak.
  6. İslâm memleketi olmayan yerde müslüman olan kişi, haccın farz olduğunu bilmek

Haccın Sıhhatinin Şartları

  1. İhram (Hac niyeti ile ihrama girmek)
  2. Zaman (Zilhicce ayı)
  3. Mekân (Kâbe ve Arafat)
  4. İslâm. (Yani müslüman olmak)

Haccın Edasının Farz Olma Şartları

  1. Vücudun sıhatte olması,
  2. Yol emniyetinin bulunması,
  3. Kadının, kocası veya mahreminin (oğlu, kardeşi, babası gibi, nikâhlanması câiz olmayan bir yakınının) yanında bulunması.
  4. Kocası ölen veya boşanmış olan kadının iddetinin bitmiş olması, Hapislik gibi bir engelin bulunmaması

KURBAN

Kurban, Allâhü Teâlâ'ya yakınlık için, ibâdet niyetiyle kurban bayramı günlerinde, kurbana müsait bir hayvanı kesmektir.

Kendisine fıtır sadakası vâcip olan kimselere kurban da vâciptir. Yâni nisaba mâlik olan hür, mukîm, her müslümana vâciptir.

Kurban, kesenin kendi nefsine bedel olarak kesilir. Allâh rızâsı için hâlisâne bir niyetle kesilen kurbanın akan ilk kanı ile birlikte kurban kesen mü'minin günahlarının bağışlanacağı beyân olunmuştur.

Kurbanın Kesilme Vakti, Şekli ve Niyet

Kurbanın kesilecek vakti, Kurban Bayramı'nın birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Ancak, günlerin tesbitindeki hesap hataları göz önünde bulundurulmalı ve imkân nisbetinde üçüncü güne bırakmamaya gayret etmelidir. Zaten efdal olan da birinci günü kesmektir.

Kurbanı Kesme Şekli

  1. Kurbanlık hayvan incitilmeden kıbleye karşı yatırılır.
  2. Ayakta iken duâsı okunur.
  3. Üç defa “Allâhü ekber, Allâhü ekber lâ ilâhe illellâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhilhamd” diye tekbir alınır ve şöyle niyet edilir:
    - “Yâ Rabbi! Şu vücûdum sana karşı o kadar hata, o kadar isyân etti ki, affedilebilmem için bu vücûdu sana kurban etmem icabediyor. Fakat sen şerîatınla insan kurban etmeyi haram kıldığından vücûduma bedel olarak bu hayvanı kesiyorum, kabul eyle Yâ Rabbi, Bismillâhi Allâhü ekber.” deyip kurban kesilir.

Evlâ olan, kişinin kurbanını kendisi kesmesidir. Ancak, kesmek elinden gelmeyenin, müslüman birini vekil edip yanında durması efdaldir.

Kurbanın eti üçe taksim edilir. Bir parçası kendi ailesine nafaka, ikinci parçası dost ve ahbaba ziyafet, üçüncü parçası da fakirlere sadaka olarak verilir.

GÜNAH NEDIR VE BAŞLICA GÜNAHLAR

Günah: Allâh'ın haram kıldığı herhangi bir şeyi yapmaktır.

Günahlar İki Kısımdır

  1. Büyük günahlar,
  2. Küçük günahlar.

Başlıca Büyük Günahlar

  1. Allâh'a ortak koşmak,
  2. Adam öldürmek,
  3. Nâmuslu kimseye iftira etmek,
  4. Zina etmek,
  5. Harpten kaçmak,
  6. Sihir yapmak ve yaptırmak,
  7. Yetim malı yemek,
  8. Ana ve babanın, meşrû isteklerine karşı gelmek.
  9. Harem-i şerifte günah işlemek.
  10. Fâizcilik yapmak,
  11. Hırsızlık yapmak,
  12. İçki içmek.

Her ne kadar sayı itibâriyle büyük günahlar 12 ise de, ictihâden bu günahlardan biri kadar çirkin olan herhangi bir günah da büyük günahtır. Ayrıca devamlı yapılan küçük günahlar da büyük günah olur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

32 FARZ

Namazın farzları

12

İmânın şartları

6

İslâmın şartları

5

Abdestin farzları

4

Guslün farzları

3

Teyemmümün farzları

2

Namazın Farzları

Dışında olanlar:

  1. Hadesten tahâret,
  2. Necâsetten tahâret,
  3. Setr-i avret,
  4. İstikbâl-i Kıble,
  5. Vakit,
  6. Niyet.

İçinde olanlar:

  1. İftitah tekbiri
  2. Kıyam
  3. Kıraat
  4. Rükû
  5. Secde
  6. Kaade-i ahîre

İmânın Şartları

  1. Allâh'ın varlığına ve birliğine inanmak,
  2. Allâh'ın meleklerine inanmak,
  3. Allâh'ın kitaplarına inanmak,
  4. Allâh'ın peygamberlerine inanmak,
  5. Âhiret gününe inanmak,
  6. Kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allâh (Celle Celâlühû) olduğuna inanmak.

İslâmın Şartları

  1. Kelime-i şehâdet getirmek,
  2. Namaz kılmak
  3. Zekât vermek,
  4. Oruç tutmak,
  5. Haccetmek.

Abdestin Farzları

  1. Yüzünü yıkamak,
  2. Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak,
  3. Başının dörtte birini meshetmek,
  4. Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.

Guslün Farzları

  1. Ağzına su vermek,
  2. Burnuna su vermek,
  3. Bütün bedenini yıkamak.

Teyemmümün Farzları

  1. Niyet,
  2. İki darb ve mesih.

 

 

 

 

 

54 FARZ

  1. Allâhü Teâlâ'yı bir bilip zikretmek.*
  2. Helâl kazanılmış temiz elbise giymek,
  3. Abdest almak,
  4. Beş vakit namaz kılmak,
  5. Cünüplükten gusletmek,
  6. Rızık için Allâh'a tevekkül (itimad) etmek,
  7. Helâlinden yeyip, içmek,
  8. Allâh'ın taksîmine kanaat etmek,
  9. Tevekkül etmek,
  10. Kazâya (yâni Allâh'ın hükmüne) râzı olmak,
  11. Nîmete karşılık şükretmek,
  12. Belâya sebretmek,
  13. Günahlara tevbe etmek,
  14. İbâdetleri ihlâs ile yapmak,
  15. Şeytânı düşman bilmek,
  16. Kur'ânı delil tanımak,
  17. Ölüme hazırlıklı olmak,
  18. İyiliği emredip kötülükten alıkoymak,
  19. Gıybet etmemek, kötü şeyleri dinlememek,
  20. Anaya-babaya iyilik ve itaat etmek,
  21. Akrabayı ziyâret etmek,
  22. Emânete hıyânet etmemek,
  23. Dinin kabul etmeyeceği şakayı yapmamak,
  24. Allâh ve Resûlüne itâat etmek,
  25. Günahtan kaçınıp Allâh'a sığınmak,
  26. Allâh için sevmek, Allâh için sevmemek,
  27. Her şeye ibretle bakmak,
  28. Tefekkür etmek (Cenâb-ı Hakk'ın kudretini azametini ve insanın yaradılışındaki gayeyi düşünmek),
  29. İlim öğrenmeye çalışmak,
  30. Kötü zandan sakınmak,
  31. İstihzâ (alay) etmemek,
  32. Harama bakmamak,
  33. Dâima doğru olmak,
  34. Şımarıklık ve azgınlığı terketmek,
  35. Sihir yapmamak,
  36. Ölçü ve tartıda doğru olmak,
  37. Allâh'ın azabından korkmak,
  38. Bir günlük yiyeceği - içeceği olmayana sadaka vermek,
  39. Allâh'ın rahmetinden ümid kesmemek,
  40. Nefsinin kötü arzularına tâbi olmamak,
  41. İçki içmemek, uyuşturucu kullanmamak,
  42. Allâh'a ve mü'minlere sû-i zandan sakınmak,
  43. Zekât vermek ve malî cihatta bulunmak,
  44. Hayız ve nifas halinde eşiyle birleşmemek,
  45. Bütün günahlardan; kalbini temiz tutumak,
  46. Yetimin malını haksız olarak yememek,
  47. Kibirlilik etmemek,
  48. Livâta ve zinâ yapmamak,
  49. Beş vakit namazı muhafaza etmek,
  50. Zulm ile halkın malını yememek,
  51. Allâh'a şirk (ortak) koşmamak,
  52. Riyâdan (gösterişten) sakınmak,
  53. Yalan yere yemin etmemek,
  54. Verdiği sadakayı başa kakmamak.
Son Güncelleme: Cuma, 19 Nisan 2024 22:40  

REKLAMLAR

Web Site Tasarımı

Yönetim Panelli Website Tasarımlarınız için

0532 307 60 09

 

 

İSTATİSTİKLER

OS : Linux c
PHP : 5.3.29
MySQL : 5.7.43
Zaman : 22:40
Ön bellekleme : Etkisizleştirildi
GZIP : Etkisizleştirildi
Üyeler : 31076
İçerik : 1249
Web Bağlantıları : 2
İçerik Tıklama Görünümü : 2229651

Haberler

KENDİNİ İYİ HİSSETMEK İSTİYORSAN, SENİ MUTLU EDECEK ŞEYLER YAP.

İMANINI TAZELE