ahmetturkan.gen.tr

HAYATTAN DERSLER

  • Yazıtipi boyutunu arttır
  • Varsayılan yazıtipi boyutu
  • Yazıtipi boyutunu azaltır
Home RİSALE-İ NUR RİSALE-İ NUR DAMLALARI HESNA ŞENER (SENİRKENT'Lİ ADİL HÂKİM)

HESNA ŞENER (SENİRKENT'Lİ ADİL HÂKİM)

e-Posta Yazdır PDF

Yetmiş beş sene sonra bulunan bir fotoğrafın hatırlattıkları ...

Senirkent, yetiştirdiği imanlı ve münevver evlatlarıyla, bu vatan ve millete büyük hizmetleri olan mübarek bir beldedir. Ne zaman bu mübarek beldenin bahsi olsa, hemen Semerkant, Taşkent ve Buhara'yı düşünürüm. "Tola Hanedanı"ndan, Senirkent'in "Kara Melek"i Dr. Tahsin Tola'nın hanesinde misafir oluşumu hatırlarım.

Tola ailesi ve bu ailenin akrabalarından olan Hesna Şener, bu münevver vatanperverlerden biridir. l903 yılında Senirkent'te dünyaya gelen Hesna Şener, eski alay müftülerinden Yarbay Nuri Beyin kızıdır. Annesi ise Akile Şener'di. İlk, orta ve lise tahsilinden sonra Hukuk Fakültesini başarıyla bitirmişti. Bazı yerlerde geçen kısa memuriyet ve hizmetinden sonra Denizli'ye hakim olarak tayin edilmişti. l942 senesinden itibaren tam otuz üç yıl bu vazifede kaldı.

l943 senesinde Bediüzzaman Said Nursî'nin talebeleriyle birlikte verildiği Denizli mahkemesinin âdil hakimlerinden olarak ebedî fazilet ve adalet levhalarına geçen bahtiyarlardandı. Risale-i Nur'un hizmet tarihinde mühim bir dönüm noktası olan Denizli mahkemesinin ilk beraat kararını veren merhum Muğlalı Ali Rıza Balaban Bey'in bu kararına iştirak eden bir Senirkent hanımefendisiydi.

Risale-i Nur müellifi: "Hâkim-i âdil ile beraber, hakiki adalete çalışan zatlar, değil yalnız bizi, belki Anadolu'yu ve âlem-i İslâmı manen minnettar eylemişler." diye bu mutlu hakimleri senalarla alkışlamıştı. İşte Senirkentli Hesna Şener Hanımefendi "Anadolu'yu ve İslâm âlemini" minnettar eden kahraman kadınlardan bir âdil bahtiyardı. Mekânı ve makamı nurlarla dolsun.

l974 kışında Almanya'da Denizli'li bir dosttan Hesna Şener'in hayatta ve hâlen hakimlik vazifesine devam ettiğini öğrendiğim zaman ne kadar sevindiğimi tarif edemem. Baharda onu görmek ve hatıralarını dinlemek için Denizli'ye kadar gittiğimiz hâlde, kendileriyle görüşmek ve anlatacaklarını dinlemek kısmet olmamıştı.

Sonraya tehir ettiğimiz bu tarihten sonra, evlerine kadar gitmiştim. Merhum hanımefendi bizi çok âlicenab bir şekilde karşılamıştı. Bizlere anlatırken, üniversiteyi bitirmemizi ve sevgili vatanımızın bir köşesinde genç nesillere hizmet ederek, onların da bizler gibi olmasını tavsiye etmişti. Bu ziyaretimden az bir zaman sonra 22 Temmuz l975 tarihinde Hesna Şener Hanımefendi'nin vefat haberini duymuştum.

Denizli'ye tayin edilişinden itibaren otuz üç yıl, tıpkı namazdaki tesbihin mübarek sayısı kadar, orada yer değiştirmeden dirayetle vazifesine devam etmiş ve ancak vefat edişiyle görevinden ayrılmıştır.

Bazı haller ve şartlar var ki, zerre kadar bir hizmet o hallerde dağ gibi bir ehemmiyeti haiz olur. Vatan muhafazası için nöbet tutarken soğuktan donan bir erin, şehitlik gibi yüksek bir makamı kazanması halinde, makamındaki yücelik ne ise, Denizli'nin âdil hakimlerinden Hesna Şener'in: "Dinden ima ve telmih yoluyla dahi bahsetmek yasaktır" denildiği ve bunun bir emir halinde bütün vatana bildirdiği Halk Partisi'nin o kara ve karanlık günlerinde, Said Nursî gibi bir İslâm fedâisi ve kahramanının ve talebelerinin beraatini resmen ilân etmeleri, hem de "Beşinci Şua" davasının, beraati kararı merhum hakimleri her türlü takdir ve tebcile şâyân kılmıştır.

Bizler, halkçıların o zulmetli günlerini yaşayanlardan dinlemekteyiz. Bir tek dinî eserin dahi yazılmasına ve neşrine müsaade etmeyen bir kara zihniyetin hakimiyetinde, âdil hakimlerin şerefli kararları bu vatan ve millet için hassaten Denizli ve Senirkent'liler için bir şeref levhası halinde, bir yüz akı olmuştur.

l5 Haziran l944 tarihli beraat kararıyla, din ve fazilet ehli insanları tahliye eden Hesna Şener ve arkadaşları istikbâl nesilleri tarafından ve bugün bizlerce şükranla anılmaktadırlar.

Vefatından sonra Senirkentlilerin bütün ısrarlarına rağmen Denizli'nin imanlı ve kadirbilir insanları Hesna Şener Hanımefendi'nin naaşını vermemişlerdi. Yapılan büyük bir merasimle, Denizli'nin asrî mezarlığına defnedilmişti.

Bekâr olarak mücerret bir ömür ve hayat geçiren Hesna Şener Hanımefendi'ye, Allah'tan rahmet ve mağfiret niyaz ediyoruz.

9 Ağustos l975 Senirkent postası gazetesi'nde Hesna Hanım Efendi'nin vefat haberi:

"İlk kadın hukukçumuz, ilk kadın hakimimiz Hesna Şener'i kaybettik"

İlk üniversite mezunu, İlk hukukçu ve ilk hakim hanımlarımızdan Hesna Şener'i 22 Temmuz l975 tarihinde kaybettik. l903 yılında Senirkent'te doğan, merhum emekli Yarbay Nuri Şener ve merhume Akile Şener'in kızları ilk, orta, lise ve üniversite tahsillerini başarılı bir şekilde bitirdikten sonra bazı yerlerde geçen kısa hizmetinden sonra en son Denizli hakimliğine tayin edilmiş ve 33 yıl yer değiştirmeden bu şerefli vazifesine devam etmiştir.

Vefatını haber alan akrabaları cenazesini Senirkent'e getirmek istemişlerse de Denizli'nin kadirbilir ve Vefakâr halkı memleketlerine 33 sene hizmet eden hakimlik gibi güç bir hizmeti hakkıyla başaran, hiç bir şeyin karşısında zayıf davranmayan hayırsever, insancıl halleriyle ve ideal bir ahlâk örneğiyle herkese nümune olan bu mümtaz hemşehrimizin cenazesini bütün ısrarlara rağmen Denizli halkı ve meslektaşları vermemişler, gönüllerindeki sevgi gibi kendi topraklarına gömmek istemişlerdir."

Cenaze merasimine pek çok halk katılmış, derin bir tazim saygı ve huşu içinde ve arkadaşlarının omuzları üzerinde değerli kızımız Denizli asrî mezarlığına defnedilmiştir. Hesna Şener hanıma Allah'tan gani gani rahmet niyaz ederken yakınları mühendis Galip Şener'e, Dr. Faik Şener'e, Dr. Tarık Şener'e, Dr. Ali İhsan Şener'e ve Hakim Altan Şener'e, diğer akraba, dost ve meslek arkadaşlarına başsağlığı dileriz.

(Son Şahitler kitabının, ikinci cildinden derlenmiştir...)

https://www.yeniasya.com.tr/misbah-eratilla/hakime-hesna-sener-ve-bediuzzaman_416034

 

ÇOK ÖZEL BİR HATIRA...

(HAKİM HESNA ŞENER'İN ÖZEL BİR HATIRASIDIR)

İkinci Dünya Savaşı başlayalı üç yıl olmuştu. Kırk yaşına bastığım 1942 yılı içinde Denizli’ye hâkim olarak atanmıştım.
Senirkent’li olarak Isparta tarihinde ilk üniversite mezunu, ilk hukukçu ve ilk hâkim olarak göreve başlamıştım. Denizli adliyesine, ilk kadın hâkim olarak atandığımda herkes benden bir adım uzak duruyordu. O yıllar her şehirde olduğu gibi Denizli’de de savaş, fakirlere daha zor günler yaşatıyordu.

Türkiye gündeminin birinci sırasını işgal eden bir dâvâ ile, 1943 yılının sonlarına doğru Denizli adliye koridorları buz kesmişti. Bediüzzaman ve uzak, yakın il ve ilçelerden toplanan 120’ye yakın talebesi asılacak diye her yerde konuşuluyordu. Sanki İkinci Dünya Savaşı Denizli adliyesinde sessiz bir sinema şeklinde yapılmaktaydı. Hâkimler Denizli mahkemesine gelen bu yeni dosyadan kaçmak ve ondan kurtulmak için her yolu deniyorlardı. Dosyanın ağırlığını gören hâkimler sudan bahanelerle izne ayrılıyorlardı. Bu ateş topuna benzeyen dosyayı merak ederek araştırmaya başladım. Dosyayı ve suç teşkil eden kitapları birer birer okudum. Sonuç olarak dosyada ismi geçen sanıkların sipariş üzerine idamlarının istendiği anlaşılıyordu. Günlerce iddiaları ve bilirkişi raporlarını yeniden inceledikten sonra yüreğimde masumlara taraf bir vicdan borcu belirmeye başladı. Dosyada isimleri geçenler özellikle de Said Nursî’nin kuyuya atılmış Hz. Yusuf gibi mazlûm olduğuna kanaat getirdim. Vicdanım, yüreğime yerleşerek aklımdan önce feryat edip: “Suç bunun neresinde?” diyordu.

Denizli Adliyesi’nde Türkiye’nin bir numaralı dâvâsının 12. Duruşmasının başlamasına saatler kala dâvâya bakan hâkimlerden birinin hastalanması sonucu mahkeme başkanı beni bu dâvâya hâkim olarak atadı. Dâvânın 12. Duruşması sessiz ve gergin bir atmosferde başladı. İddialar Beşinci Şuâyla başladı, Yedinci Şuâyla devam ediyordu. Savunmalar ölüm kalım savaşı gibi sert geçiyordu. Üstadla beraber bazı talebeler de Risale-i Nur’un müdafaasını yapıyordu. Mahkeme saatlerce devam etti. İdam için ellerini ovuşturanlar karar açıklandığında şok olmuştu. Mahkeme salonundaki duruşma, ülkenin birinci meselesi haline geldiğinden devlet erkânı tarafından da izleniyordu. Hâkimler heyetinin vereceği karar, onların mesleklerini ve geleceklerini tehlikeye atacak kadar önemliydi. Dâvâ sonunda II. Medrese-i Nuriye sanıklarına idam kararı verilmesi beklenirken 15 Haziran 1944’te beraat etmişlerdi.

Bu önemli dâvâ bittikten on gün sonra oda kapım bir kaç kez üst üste çalındı. Vaktim olmadığından kimseyle görüşmek istemiyordum. Kapı hafiften aralanarak açıldı; içeri girmek isteyenin kim olduğuna baktığımda karşımda akrabam Ali İhsan Tola’yı gördüm. Utangaç ve mahcup bir edayla kapıya yakın bir yere geçip ellerini önde bağlayarak selâm verdi. Ali ihsan’ı akrabam olmasına rağmen pek yakından tanımazdım. Sevinçle ayağa kalkıp: “Gel bakalım. Koca Nurcu!” dedim. Ona “Seninle hemşehriyiz, Isparta Senirkent’liyiz, üstelik de akrabayız. Ali İhsan seni tanıyorum. Sen de Nurcusun!” dediğimde odada bir görevlinin olduğunu unutmuştum. Görevliye: “Sen kapıyı kapat ve bize de iki çay söyle bakalım!” dedim. Ali İhsan’a: “Söyle bakalım! Ne olacak benim bu halim? Baksana, ne dünyaya yaradık, ne ahirete. Enaniyetten ne evlenebildim, ne de tesettürlü bir hayatı yaşayabildim. Bu halimi düşününce, bazen rahmetli babama bile kızıyorum. Tutturdu oku diye. Ben de okudum. Sonra beni üniversiteye gönderdi. Zaman zaman kendi kendime diyorum ki keşke babam beni köyümüzün çobanı Sümüklü Hasan Efendi’ye verseydi de hiç okula göndermeseydi. Evlenseydim, hiç olmazsa dinimin vecibelerini daha rahat yaşar, ayrıca çoluk çocuk sahibi olurdum.” dedikten sonra koltuğuma gömüldüm. Ellerimi iki yana açarak: “Fakat elimden ne gelir ki? Demek ki bizim de mukadderatımız böyle imiş.” dedim.

“Ali İhsan, sana buraya ne için geldiğini soramadan konuşuyorum. Hayırdır! Sana nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordum. Ali ihsan’ın sıkıntısı yüzündeki kızarıklıktan anlaşılıyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu, ama bir türlü söyleyemediği anlaşılıyordu. Ali İhsan, sıkıntıdan alnında biriken teri arka cebinden çıkardığı beyaz mendille sildikten sonra bana suçlu biriymiş gibi kaçamak bir bakış attı. “Hâkime Hanım, ziyaretinize geç geldiğim için kusura bakmayın.” dedikten sonra: “Uzun zamandır size gelmek istiyordum, ama bir türlü gelemedim. Mahkemenin hakkımızdaki beraat kararından bir gün sonra Üstad Bediüzzaman Hazretleri bana “Ali İhsan, Hesnâ kızıma git selâmımı söyle. Ben onu mânevî evlâdım olarak kabul ettim!” dedi. Kusura bakma, sana açık söyleyeceğim, beni anlayacağını umuyorum. Örtülü olmadığın için yanına gelmedim. Üstad, ikinci sefer beni yanına çağırdı ve bana yine “İhsan, mânevî evlâdım Hesnâ’ya git benden ona selâm söyle!” dedi. Ben de tekrar kendi kendime bu açık kadının yanına nasıl giderim dedim. Üstadın bu isteğini zamanla unutacağını sanarak ziyaretinize gelmedim. Üstad, benim size selâm getirmediğimi öğrendiğinde üçüncü sefer sinirlenerek “Sen hâlâ neden gitmedin?” deyince artık yanına gelmekten başka çarem kalmamıştı. Ve Üstadımın selâmını nihayet size getirdim.” dedi. Bunları dedikten sonra saçımdan tırnağıma kadar bir elektriklenmeyle sarsıldım. Ayağa kalkarak sağ elimi kalbimin üzerine koyarak: “Aleykümüsselâm!” dedim. O gün Denizli’de hava çok sıcaktı. Kısa kollu bluz bir etek giymiştim. Sanki herkes sürekli bana bakıyormuş gibi o an giydiklerimden rahatsız olmuştum. İçimde, ta derinlerde eski bir yara kanamış gibi ağlamaya başladım. Ali İhsan bana: “Hesna Hanım! Ona mânevî evlât olmak, o kadar basit bir şey mi? Bu sana yeter!” dediğinde Ali İhsan’a: “Ben ona lâyık olabilir miyim?” deyip ağlıyordum.

Ali İhsan: “Hesna Hanım, Üstad bana isminizi gavsların, kutupların yanına yazdığını ve size onlarla beraber duâ ettiğini söyledi.” dedi. Ali İhsan Üstad bana: “Mahkeme safhasında erkek hâkimler dâvâdan korkup çekildiler, ama Hesna Hanım, kendini ortaya koyarak Kur’ân dâvâsına taraftar çıktı. Yarın mahşerde Kur’ân ona şefaatçi olacak!” dedikten sonra Üstad bana bakıp: “Ne o, Ali ihsan! Hesnâ tesettürsüz diye mi yanına gitmiyorsun. İşte tesettüre riayet etmiyor dediğin Hesnâ, Tesettür Risalesini beraat ettirdi. Essebebü ke’l-fâil (Sebep olan yapan gibidir) sırrınca, bütün sizin kazandığınız haseneler, sevaplar tamamen ona da yazılıyor. İşte bütün hasene, o beğenmediğiniz Hesnâ’nın şecaat ve cesaretiyle oldu!” dedi.

Ali İhsan’ın konuştuğu her kelime, içimde biriken irine vurulan bir neşter gibi bana hem acı veriyordu hem de beni rahatlatıyordu. Gönlümde esen şok kasırgalar hayatımın kurulu düzenini yerlebir etmişti. Gözümden akan yaşlar, çamaşırları durulayan su gibi ağladıkça rahatlamamı sağlıyordu ve içimi karartan sıkıntıları gittikçe hafiflemişti. Yüreğim ise kaynayan bir çaydanlık gibiydi. Ağlamam bir türlü kesilmiyordu. Kendimi kötü hissettiğimden izne ayrıldım. Ruh dünyamda olan yırtıkları, sökükleri, parçalanmaları ve yaralanmaları tamir etmek için kabuğuma çekildim. Yaklaşık on gün evden hiç çıkmadım ve kimseyle de görüşmedim. Bu süre içinde Ali İhsan’ın Üstaddan bana naklettiği cümleleri hazmetmeye çalışarak nefsi muhasebemi yaptım. Üstad, benim gerçek halimi bildiği halde bana lâyık olmadığım iltifatlarda bulunmuş olması beni geçmişe, babamla olan çocukluk günlerime götürmüştü. On günlük iç savaştan sonra ruhum sakin bir limana dönüşmüştü. Bundan böyle hayatımın nereye doğru gitmesi gerektiğini anlamıştım. Artık beni bir anne ve babanın koruması gibi Üstadın koruması altında olduğumu biliyordum. Bu da bana ümit ve huzur veriyordu. Mahkeme sonunda Üstadın bana yaptığı iltifatlar beni zor, fakat hoş bir yola sevk ettiğini biliyordum...

https://www.yeniasya.com.tr/misbah-eratilla/hakime-hesna-sener-ve-bediuzzaman_416034

 

Risale-i Nur hizmetinde dönüm noktası olan Denizli mahkemesinin 15 Haziran 1944 tarihli beraat kararının altında imzası olan hakim Hesna Şener'i vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz.

1903 yılında Isparta Senirkent'te dünyaya gelen Hesna Şener, 22 Temmuz 1975'te Denizli'de vefat etmişti.

Bediüzzaman Risale-i Nur'da kendisine ismen teşekkür ediyor

Hesna Şener, eski alay müftülerinden yarbay Nuri Beyin kızıdır. Annesi ise Akile Şener'di. İlk, orta ve lise tahsilinden sonra Hukuk Fakültesini başarıyla bitirmişti. bazı yerlerde geçen kısa memuriyet ve hizmetinden sonra Denizli'ye hakim olarak tayin edilmişti.

1943 senesinde Bediüzzaman Said Nursî'nin talebeleriyle birlikte verildiği Denizli mahkemesinin âdil hakimlerinden olarak ebedî fazilet ve adalet levhalarına geçen bahtiyarlardandı. Risale-i Nur'un hizmet tarihinde mühim bir dönüm noktası olan Denizli mahkemesinin ilk beraat kararını veren merhum Muğlalı Ali Rıza Balaban Bey'in bu kararına iştirak eden bir Senirkent hanımefendisiydi.

Emirdağ Lahikasında yer alan bir mektubunda Üstad Bediüzzaman Said Nursi kendisine ismen teşekkür ediyor:

“Mahkemede zabıt kâtibi ve âzâdan Hesna Hanım ve sorgu hakimi gibi vicdanlı zatlara teşekkür ederiz. Ve onları unutmayacağımı, bilhassa başta Müftü Osman, Hasan Feyzi olarak çok ehemmiyetli kardeşlerime selâmımızı ve minnettarlığımızı bildiriniz.”

O benim manevî evlâdım

Hesna Şener 1943-44’lü yıllarda bile kısa etek giyen bir kadın. Ancak mahkemeden sonra müthiş bir Risale-i Nur ve Said Nursi muhabbeti ve hayranlığı oluşuyor. Bediüzzaman Hazretleri, ona ömür boyu dua etmiş ve kıyamete kadar gelecek Nur talebelerinin dualarından hissedar olacağının müjdesini haber vermiş.

Ali İhsan Tola Ağabey anlattığı hatırasında, Üstad Bediüzzaman kendisini 1955-56’lı yıllarda Hesna Şener’i ziyarete gönderiyor. Hesna Şener, Ali İhsan Tola’nın uzaktan akrabası. “Git, manevi evladım Hesna Şener’i Denizli’de bul, ona selamımı ve dua ettiğimi söyle” diyor Bediüzzaman. Ali İhsan Ağabey, Hesna hanım’ın durumunu, yaşantısını ve kılık kıyafetini bildiği için gitmiyor. “Üstad unutur” diye hesap ediyor. Aradan bir müddet geçiyor. Üstad “Gittin mi?” diye tekrar soruyor. Ali İhsan Ağabey de "gitmedim" diyor. Üstad tekrar “Git” diyor. Üç defa bu hadise oluyor. Artık üçüncü de Hazret-i Üstad, “Sen hâlâ gitmedin mi?” diyerek sert şekilde hiddetlenip, kızıyor. Ali İhsan Ağabey de bir bakıma mecbur kalarak Denizli’ye gidiyor.

Bediüzzaman'ın selamını alınca hüngür hüngür ağlamaya başladı

Hesna Şener odasında Ali İhsan ağabeyi “gel bakalım koca Nurcu” diyerek samimiyetle karşılıyor. Tabii yaz mevsimi de olduğu için tahmin ettiği gibi hakime hanım yine açık kıyafetler giymiştir. Hesna Şener, akrabası Ali İhsan Tola’dan Üstad’ın kendisi hakkında; “Manevi evladım Hesna’ya selamımı söyle, o, kendini Kur’an davasına, ‘başıma ne gelirse gelsin’ diyerek feda etti. Bütün hasenatlar aynen ona da gidiyor. Evet, erkek hakimler korktu, o ise hiç çekinmeden beraat için karara imzasını attı. Artık o benim manevi evladım. Ona dua ediyorum" sözlerini duyunca hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.

Ağlaması azalıp, biraz sakinleştikten sonra başını kaldırarak; "Ali İhsan! Ne dünyaya yaradık, ne ahirete. Babama bazen kızıyorum, beni okutacağına, keşke köyümüzün çobanı Hasan’a verseydi, evlenseydim. Dinimi, müslümanlığımı yaşar, çoluk çocuk sahibi olurdum. Enaniyetten, işten güçten evlenemedim bile! Fakat, elden ne gelir, demek ki, bizim de kaderimiz böyle imiş. Acaba Hazret’in teveccühüne layık olabildim mi?" diyor. Ali ihsan abi kendisine teselli edici bazı şeyler söylüyor bir müddet daha bu minval üzere sohbet ediyorlar. Hesna Şener, Üstadın kendisine dua etmeye devam etmesini ve onun yerine ellerini öpmesini Ali İhsan ağabeyden rica ediyor.

Zahire bakma, tesettüre riayet etmiyor dediğin o şefkat kahramanı...

Denizli’den Isparta’ya dönen Ali İhsan Tola ise, bu ziyaretini ve sohbet esnasında konuştuklarını Üstad Bediüzzaman’a olduğu gibi anlatıyor. Üstad da kendisine şunları söyler:

“Kardaşım Ali İhsan. Ben Hesna’nın ismini gavsların, kutupların yanına yazdım. Onlarla beraber ona da dua ediyorum. Kur’an’ın malı olan Risale–i Nur davasında o hayatını ortaya koyarak bu davaya taraf oldu. Yarın mahşer gününde, o şecaat ve cesaret timsaline Kur’an şefaatçi olacak. Akraban olan Hesna tesettürsüz diye, ona belki de darılıyordun. Zahire bakma, tesettüre riayet etmiyor dediğin o şefkat kahramanı, Tesettür Risalesini beraat ettirdi. ‘Essebebü ke’l–fail‘ (sebep olan, yapan gibidir) sırrınca, kıyamete kadar bu hizmetten hasıl olan hayır ve sevapların bir misli onun amel defterine de yazılacak.”

 

Kaynak:  https://www.risalehaber.com/said-nursinin-manevi-evlatliga-kabul-ettigi-kadin-hakim-358146h.htm

 

 

REKLAMLAR

Web Site Tasarımı

Yönetim Panelli Website Tasarımlarınız için

0532 307 60 09

 

 

İSTATİSTİKLER

OS : Linux c
PHP : 5.3.29
MySQL : 5.7.43
Zaman : 13:12
Ön bellekleme : Etkisizleştirildi
GZIP : Etkisizleştirildi
Üyeler : 31076
İçerik : 1249
Web Bağlantıları : 2
İçerik Tıklama Görünümü : 2229986

Haberler

EDEP BİR TAC İMİŞ NUR-U HÜDADAN, GİY O TACI EMİN OL HER BELADAN...