ahmetturkan.gen.tr

HAYATTAN DERSLER

  • Yazıtipi boyutunu arttır
  • Varsayılan yazıtipi boyutu
  • Yazıtipi boyutunu azaltır
Home RİSALE-İ NUR KASTAMONU LAHİKASI KASTAMONU LAHİKASI S 298 DEN SONA KADAR

KASTAMONU LAHİKASI S 298 DEN SONA KADAR

e-Posta Yazdır PDF

***

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ


اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللَّهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ شَهْرِ رَمَضَانَ

(183)

Risale-i Nur dünya işlerine âlet olamaz, dünya işlerinde siper edilmez. Çünki, ehemmiyetli bir ibadet-i tefekküriye olduğu cihetle, dünyevî maksadlar onunla kasden istenilmez, istenilse ihlâs kırılır, o ehemmiyetli ibadet şeklide değişir. Yani, çocuklar gibi döğüştükleri vakit Kur'an'ı başına siper eder. Başına gelen zarar Kur'an'a geldiği gibi; Risale-i Nur, böyle muannid hasımlara karşı siper istimâl edilmemeli.

Evet Risale-i Nur'a ilişenler tokatlar yerler, yüzer vukuat şahiddir. Fakat Risale-i Nur tokatlarda istimâl edilmez ve niyet ve kasd ile tokatlar gelmez. Çünki sırr-ı ihlas ve sırr-ı ubudiyete münafîdir. Bizler, bizlere zulmedenleri, bizi himaye eden ve Risale-i Nur'da istihdam eden Rabbimize havale ediyoruz.

Evet dünyaya ait hârika neticeler bazı evrad-ı mühimme gibi, Risale-i Nur'a çokça terettüb ediyor. Fakat onlar istenilmez, belki veriliyor. İllet olamaz, bir faide olabilir. Eğer istemekle olsa illet olur, ihlâsı kırar, o ibadeti kısmen ibtal eder. Çabuk bu hâdiseyi teskin ediniz; yoksa münafıklar istifade edecekler, belki onların parmağı var.

Evet Risale-i Nur'un o kadar dehşetli muannidlere karşı galibane mukavemeti, sırr-ı ihlastan ve hiçbir şeye âlet edilme

sh»(298)

mesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebediyeye bakmasından ve hizmet-i îmaniyeden başka bir maksad tâkib etmemesinden ve bazı ehl-i tarîkatın ehemmiyet verdikleri keşf ve kerâmât-ı şahsiyeye ehemmiyet vermemekten ve velayet-i kübra sahibleri olan Sahabîler gibi, veraset-i nübüvvet sırrıyla,

yalnız îman nurlarını neşretmek ve ehl-i îmanın îmanlarını kurtarmaktır.

Evet Risale-i Nur'un bu dehşetli zamandaki kazandırdığı iki netice-i muhakkakası herşeyin fevkindedir, başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor.

Birinci neticesi: Sadakat ve kanaatla Risale-i Nur dairesine giren, îmanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senedler var.

İkinci neticesi: Risale-i Nur dairesinde, ihtiyarımız olmadan, haberimiz yokken takarrur ve tahakkuk eden şirket-i maneviye-i uhreviye cihetiyle herbir hakikî sâdık şâkird; binler diller ile, kalbler ile dua etmek, istiğfar etmek, ibadet etmek ve bazı melâike gibi kırk bin lisan ile tesbih etmektir. Ve Ramazan-ı Şerif'teki hakikat-ı Leyle-i Kadir gibi kudsî ve ulvî hakikatları, yüzbin el ile aramaktır. İşte bu gibi netice içindir ki; Risale-i Nur şâkirdleri, hizmet-i nuriyeyi velâyet makamına tercih eder; keşf ü kerâmâtı aramaz; ve âhiret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz; ve vazife-i İlâhiye olan muvaffakıyet ve halka kabûl ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstehak oldukları şân ve şeref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmaz ve harekâtını onlara bina etmezler. Hâlisen, muhlisen çalışırlar, "Vazifemiz hizmettir. O yeter" derler.

Ve sâniyen: Seksen küsur sene kıymetinde bulunan ve Ramazan-ı Şerif'in mecmuunda gizlenen hakikat-ı Leyle-i Kadri kazanmak için, Risale-i Nur şakirdlerinin şirket-i maneviye-i uhreviyeleri muktezasınca, herbiri mütekellim-i maalgayr sîgası olan اَجِرْنَا اِرْحَمْنَا وَاغْفِرْلَنَا gibi tabiratta biz dedikleri vakit, Risale-i Nur'un sâdık şâkirdlerini niyet etmek gerektir. Tâ herbir şâkird, umumun namına münacat edip çalışsın.

sh:(K:299)

Ve bu bîçare ve az çalışabilen ve haddinden çok fazla hizmet ondan beklenen bu kardeşinize, o hüsn-ü zanları yanlış çıkarmamak için, geçen Ramazan gibi yardımınızı rica ediyorum.

* * *

(184)

(Birdeb Hatıra Gelen Bir Mes'ele)

Herşeyde, her musibette, hususan beşer eliyle gelen zulümlü

musibetlerde, Risale-i Kader'de beyan edildiği gibi, iki sebeb var:

Biri: Zâhiren esbaba bakan beşerdir.

Diğeri: Kader-i İlâhîdir. Beşer zâhirî esbaba bakar, bazan yanlış eder, zulmeder. Fakat kader başka noktalara bakar, adalet eder. İşte bugünlerde elîm bir endişe ile Risale-i Nur dairesine temas eden üç mes'ele, adalet-i kaderiye noktasında mânevî suale cevaben ihtar edildi.

Birinci Sûal: «Neden fedakâr, yüksek bir şefkatı taşıyan vâlide; bu zamanda veledinin malından irsiyet almasından mahrum edildi? Kader müsaade eyledi?»

Gelen cevab şu: «Valideler bu asırda, bir aşılama suretinde şefkatlerini yanlış bir tarzda sarfetmeleridir ki; evlâdım şan, şeref, rütbe, memuriyet kazansın diye, bütün kuvvetleriyle evlâdlarını dünyaya, mekteblere sevkediyorlar. Hattâ mütedeyyin de olsa, Kur'anî ilimlerin okumasından çekip dünya ile bağlarlar. İşte bu şefkatin bu yanlışından, kader bu mahrumiyete mahkûm etti.»

İkinci Suâl: Risale-i Nur'la münasebetdar bazı zâtlara acıdım. "Neden pederinin malından hakkı iki sülüs iken, o haktan kısmen mahrumiyete kader-i İlahî neden müsaade etti?"

Gelen cevab: «Şu asırda öyle acib bir aşılamakla, ebeveynine hürmet ve peder ve validesinin şefkatlerine mukabil bilâ-kayd ü şart kemal-i hürmet ve itâat lâzım iken; ekseriyetle o hakikî hürmet ve itaat bozulduğundan, iki sülüs almaktan zulmen mahrum edildiler. Kader, onların kusuruna binaen müsaade

etti.

Sh: » (K: 300)

Kızlar ise; gerçi başka cihetlerde kusurları çok, fakat za'fiyetlerine binaen, himayetkâr ve şefkatkâr ellere ziyade muhtaç bulunduklarından hürmetlerini, peder ve validelerine karşı ihtiyaçlarını hassasiyetle bir cihette ziyadeleştirdiklerinden, beşerin zalim eliyle, kardeşlerinin kısmen haklarını muvakkaten onlara vermeye müsaade etti».

Üçüncü Suâl:« Bazı mütedeyyin zâtların, dünyadar

haremleri yüzünden ziyade sıkıntı çekmeleri nedendir?» Bu havalide bu nevi hâdiseler çoktur.

Gelen cevab: «O mütedeyyin zâtlar, diyanetlerinin muktezası, böyle serbestiyet-i nisvan zamanında öyle serbest kadınların vasıtasıyla dünyaya girişmeleri hatalarından, o kadınların eliyle tokat yemelerine kader müsaade etti. Mütebâkisi, bir mübarek hanımın şuursuz müdahalesiyle geri kaldı.

* * *

Azîz Sıddık Kardeşlerim!

(185)

Evvelâ: Bu mübarek Ramazan-ı Şerif'teki dualar, ihlâs bulunmak şartıyla inşâallah makbuldür. Fakat maatteessüf ekseriyetçe Risale-i Nur şâkirdlerinin nazarlarını dünyaya çevirmek ve huzur-u kalbi bozmak için bazı taarruzlar yüzünden o ihlâs, o huzur-u tam bir derece zedelenir. Merak etmeyiniz, her şeyi Cenâb-ı Hakk'a havale edip öyle taarruzlara ehemmiyet vermeyin. Âtıf'a da yazınız, merak etmesin ve müteessir olmasın. O da bir kaza-i İlâhîdir. İnşâallah, Sav Hâfız Mehmed'in hâdisesi gibi Risale-i Nur'un lehine dönecektir. (Hâşiye 1)

Sh: » (K: 301)

Hem Âtıf'ın parlak hizmeti tevakkufa uğraması (Hâşiye 2)

(Hâşiye 1): Âtıf'a muaraza eden ve hücum eden tarîkatçı müftü ve taassublu vaiz ve hoca ve ehl-i tarîkat, ehemmiyetli ehl-i ilim ve tarîkat, bu muarazada, en son perdesini rejim hesabına ve tarafgirliğe ve himayesine dayanıp, Âtıf'ın müdafaa ettiği sünnet-i seniye mesleğine taarruz suretine girdiğini; ve Risale-i Nur'a muaraza eden, bilerek veya bilmeyerek zındıkaya yardım ettiğine bir delil, bu defa adliyece benden sordular ki:

Kürd Âtıf, rejim aleyhinde çalışıyor. Demek onun muarızları, rejime dayandılar.

Ben de dedim: «Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır. Hazret-i Ömer'in (R.A.) taht-ı hükmünde, kanun-u adalet-i şer'iyesini reddetmeyen ve ilişmeyen Yahudilere, Nasara'ya ilişmiyordular. Demek kabul etmemek, tasdik etmemek, idarece bir cünha suç teşkil etmiyor ki; o çeşit muhalifler ve münkirler, en kuvvetli padişahların idaresi ve siyaseti altında bulunmuşlar. İşte bu nokta-i nazardan, Risale-i Nur'un şakirdlerinden en müdhiş bir muhalif ve rejim müessisini tel'in de etse, bilfiil idareye ilişmese, onun mefkûresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir, onları tebrie eder.

(Hâşiye 2): Şimdi aldığımız haber: Denizli vâlisi, ehemmiyetli bir şifre ile buranın vâlisine, Âtıf mes'elesini i'zam ederek şifre yazmış. Hâfız-ı Hakikî'nin hıfzına dayanıp telaş etmeyiniz, fakat ihtiyat ediniz. Hapsolan Âtıf ve arkadaşlarına teselli veriniz. Ve merak etmesinler, Allah Kerîm'dir ve Rahîm'dir.

ve gerilemesi; ve merhum Mehmed Zühdü Bedevî'nin yüksek ve geniş hizmetinin perdelenmesini düşünmesi beni ziyade mahzun ettiği hengâmda, elime bir mektub verildi. O mektub, o endişemi izale etti. «Risale-i Nur hizmetinde bir kapı kapansa, daha mühim kapılar açılır, diye kaide yine hükmünü icra etti ki; Sabri gibi Risale-i Nur'un gayet büyük bir rüknünün büyük amucası ve Risale-i Nur'un bir kahramanı olan Tâhirî'nin eniştesi ve Risale-i Nur'un saff-ı evvelinde ve şakirdlerinin başında bir zaman nâzırlık vazifesini gören ve şimdiye kadar da Risale-i Nur hakkında kalbini bozmayan Büyük Hâfız Zühdü'nün samimî kemal-i sadakat ve ihlâsını gösteren mektubiyla; ve Hûlûsi-i sâlis Abdullah Çavuş'un Hâşiyesinde tasdikle, bu eski ve yeni gayyur kardeşimiz Büyük Zühdü, resmiyete bakmayarak, Risale-i Nur'un mühim vazifelerinden olan masumlara Kur'an dersini vermekle gösterildi ki; merhum Zühdü Bedeî yerine, bu Büyük Zühdü'yü yeni veriyor. Ve Âtıf'ın tevakkufu yerine, bu müdakkik ve muktedir ve hatib Büyük Hâfız Zühdü'yü faaliyete getirdi. Cenab-ı Hakk'a şükrediyoruz. Bugünden itibaren, Risale-i Nur'un has şakirdleri içinde şirket-i maneviye-i nuriyeden hissedar olmasını ve is

sh»(K:302)

miyle duaya girdiğini selâmımla beraber tebliğ ediniz...

* * *

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ اَلْحَمْدُ ِللَّهِ عَلَى نَعْمَآئِهِ

(186)

Risale-i Nur'un silsile-i kerâmâtından Mu'cizat-ı Ahmediye ve kerametli Yirmidokuzuncu Söz ve İşârât-ül İ'caz'ın himayetkârâne ve mu'cizane yeni bir kerametleri şudur ki: Bu Ramazan-ı Şerif'in başında doktorun ihbarıyla ve kuvvetli emarelerin delaletiyle ve birden hararet kırk dereceden geçmesiyle tebeyyün eden, zehirlemekten gelen şiddetli hastalık hengâmında, kardeşimiz Âtıf'ın habbe gibi hâdisesini, hariç vâliler kubbe yaparak; buranın hem adliye, hem zabıta, hem vilâyete şifrelerle Risale-i Nur aleyhine sevkedildiği aynı zamanda, iki saat evvel Mu'cizat-ı Ahmediye İstanbul'dan koşup imdada gelmiş. Masada iken, Yirmidokuzuncu Söz ve kerametli

İşârât-ül İ'caz Tosya kasabasından imdada gelmiş gibi aynı vakitte yaldızlı cildleriyle masa üzerinde dururken, onların müsadere endişesi ve elliden ziyade sair risalelerin de namazsız ellerin zabtına geçmek ihtimali ve şiddetli hastalığın konuşturmamak vaziyetiyle beraber; Risale-i Nur'un o üç kerametli risaleleri, öyle hârika bir himayet ve muhafazaya vesile ve o zehirlendirmeye panzehir ve tiryâk oldu ki, bu hale muttali olan bizler şimdi de hayretteyiz. Güya hiçbir hastalık yokmuş gibi, gayet kuvvetli, hem şiddetli tokatlar vurarak o düşmanlık vaziyeti dostluğa çevrildi.

Hem adliyenin büyük me'murları ve taharri komiserleri, şiddetli taharri ve müsadere için geldikleri halde; elliden ziyade kitablardan hiçbirine el uzatmadan, yalnız o risalelerin kerametlerini kısmen dinleyerek onların mânevî himayeti altında risaleler muhafaza edildi. Yalnız Müdafaat ve Onaltıncı Mektub ve Ramazaniye Risalesi'ni mütâlaa etmek için biz verdik. Üçüncü günde, daha şiddetli arama ve taharri etmek, zabıtanın siyasî komiseri bir taharri komiseriyle geldiği vakitten iki-üç saat evvel, üç kerametli risalelerin kumandasında bütün ri

sh»(K:303)

saleler kendilerini ellere vermemek için ortada görünmediler. Bütün iki saat o taharri neticesinde, Ankara'dan gelen bir Ramazan tebrikiyle, bir Ramazaniye Risalesini elde ettiler. Mütâlaadan sonra iade etmek va'diyle aldılar. Bütün bu hâlât, yüksekte duran Mu'cizatlı Kur'an-ı Azîmüşşan ile beraber, i'cazlı Hizb-i Kur'anî'nin nüshaları ve Hizb-i Nurî'nin risaleleri bu hârika vaziyeti gösterdiler. Cenab-ı Hakk'a onların hurufatı adedince ve şehr-i Ramazan'ın dakikalarının âşireleri sayısınca hamd ü sena ediyoruz. Elhamdülillahî alâküllihal.

Hem hastalıktan gelen teessür ve Âtıf' hâdisesiyle kalbime gelen teellüm ve onlara acımak ve Isparta'ya sirayet etmek endişesinden neş'et eden sıkıntı ve bu mübarek şehirde Risale-i Nur'un سِرًّا تَنَوَّرَتْ perdesi altına girmesi ve üçüncü günde o iki taharriden sonra, akşama kadar gelen ve gidenlerin

mütemadiyen tarassud edilmesi ve Emin'in hanesi de birşey bulunmadan taharri edilmesi cihetiyle ziyade muzdarib ve müteellim iken; Cenâb-ı Erhamürrâhimîn'in rahmetiyle, şimdiye kadar devam eden inâyet-i İlâhiye himayeti ve rıza, teslim, tevekkül ve ihlasın verdikleri teselli, bütün o müz'iç şeyleri akîm bıraktı. Kemal-i ferah ve istirahatla "Görelim Mevlâ neyler. Neylerse güzel eyler" deyip, kemal-i teslimiyetle müsterih olduk. Siz de öyle olunuz...... fütur getirmeyiniz.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ederiz.

Hastalık devam ediyor; fakat tahammül haricinde değil. O musibet de, Risale-i Nur'un parlak neşriyatına tevakkuf vermek için idi.

Kardeşiniz

SAÎD NURSÎ

(187)

Ramazan-ı Şerif'ten bir gün evvel gizli zındık düşmanlarımtarafından kuvvetli ihtimal verdiğimiz ve doktorun tasdikiyle bir zehirlenmek hastalığıile hararetim doktorun ihbariyle kırk dereceden geçmeye başlamış iken adliyemüddeumûmileri ve

Sh:»(K: 304)

taharri komiserleri menzilimi taharriye geldiler. Ben sonra başımıza gelen budehşetli taarruzu bir hiss-i kablelvuku ile anlayarak ve şiddetli zehirli hastalığımıda ölüme gidiyor diye Isparta Vilayeti'nde kıymetdar kardeşlerim kucaklarındateslim-i ruh edip o mübarek toprakta defn olmamı kalben niyaz ettim. Ve Hizb-iKur'ânî'yi açtım. Birden bu âyet-i kerime

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِرَبِّكَ

karşıma çıktı. Bana bak dedi. Baktım; üç kuvvetli emâre ilemânâ-yı işârî cihetinde bana teselli veriyor.

Şimdi başımıza gelen bu musîbeti hiçe indirdi. Ve Isparta'ya mevkufenbeşinci nefyimi, o kalbî duâmın kabul olmasına delil eyledi.

Birinci Emâre: Şeddeler sayılır, hesab-ı ebcedî ile bin üç yüzaltmış iki ederek bu senenin arâbî aynı tarihine tevâfuk edip der:

Sabreyle! Başına gelen kâzâ-i Rabbâniye teslim ol. Sen inayet gözüaltındasın, merak etme. Gecelerde yaptığın tesbihat ve tahmidât'a devam eyle.

TAHLİL : Üç رaltı yüz; dört ن iki yüz; bir س ´bir م yüz; bir ص bir ف bir م iki yüz on; dört ك bir ع yüzelli; üç د , bir و bir ى kırk; bir ل dokuz ب bir د bir و dört, ا altmış iki eder; yekûnu (1362) bin üç yüz altmış iki ederek, bu seneninaynı tarihine ve başımıza gelen musîbetin aynı dakikasına tam tamınatevâ-fuku, kuvvetli bir emâredir.

İkinci Emâre : Bu âyetin mânâsı tam tamına, hakkımda,me'mûlümün çok fevkinde aynen müşahede ettim ve üçüncü emareninbeyânına şimdilik lüzum olmadığından yazdırılmadı.

Said Nursî

Sh:»(K: 305)

بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ


اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللَّهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ ايَّامِ اْلفِرَاقِ

(188)

Aziz Kardeşlerim,

Sizin ile pek çok alakadar ve görüşmeye pek çok müştakım. Vevaziyetinizi bu soğuk kışta merak ederim. Hayalen sizin ile görüşürken bir ikinokta hatıra geldi, beyan ediyorum.

Birincisi: Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde Kur'an'daki tekrarın ekser hikmetleri,Risale-i Nur'da dahi cereyan eder. Bilhassa ikinci hikmeti tam tamına vardır. O hikmetşudur ki:

Herkes her vakit Kur'an'a muhtaçtır. Fakat herkes, her vakit bütün Kur'ân'ıokumağa muktedir olamaz. Fakat bir Sûreye galiben muktedir olur. Onun için enmühim makasıd-ı Kur'âniye ekser uzun Sûrelerde dercedilerek ; herbir Sûreküçük bir Kur'ân hükmüne geçmiş. Demek hiçbir kimseyi mahrum etmemekiçin haşir ve tevhid ve Kıssa-i Mûsâ (A.S.) gibi bazı maksadlar tekrar edilmiş.Aynen bu ehemmiyetli hikmet içindir ki, bazı def'a haberim olmadan, ihtiyarım verızam olmadığı halde, bazı ince hakaik-ı îmaniye ve kuvvetli hüccetlerimüteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben bu hayret ederdim... Neden bunlar banaunutturulmuş? Tekrar yazdırılmış? Sonra kat'î bir surette bildim ki : Herkes buzamanda Risale-i Nur'a muhtaçtır. Fakat umumunu elde edemez. Elde etse de tamamokuyamaz. Fakat küçük bir Risale-i Nur hükmüne geçmiş bir risale-i câmiayıelde edebilir. Ve ekser vakitlerde muhtaç olduğu mes'eleleri onda okuyabilir ve gıda gibiher zaman ihtiyaç tekerrür ettiği gibi, o da mütâlaasını tekrar eder.

İkinci Bir Nokta: Âyet-ül-Kübrâ'dan çıkan "Vird-ül Ekber"nâmındaki arabî risaleciğin âhirinde, Risale-i Münâcât'ın başındakiâyetin tefsiri diye arabî kısımları ilâve edilse, beraber okunsa münasibdir. Bizde nüshamızda yazdık.

Sh:»(K: 306)

Üçüncü Nokta: Aziz kardeşlerim! Çok defa kalbime geliyordu. Nedenİmam-ı Ali (R.A.) Risale-i Nur'a ve bilhassa Âyet-ül-Kübrâ Risalesi'ne ziyadeehemmiyet vermiş? diye sırrını beklerdim. Lillâhilhamd ihtar edildi. İnkişafeden o sırra şimdilik yalnız kısa bir işâret ediyorum. Şöyle ki:

Risale-i Nur'un mümtâz bir hâsiyeti, imanın en son ve en küllî istinadnoktasını, kuvvetli ve kat'î beyan olduğundan, bu hâsiyet Âyet-ül-KübraRisalesi'nde fevkalâde parlak görünüyor. Ve bu acib asırda mübareze-i küfür veîman en son mnokta-i istinada sirayet ederek ona dayandırıyor. Meselâ: Nasıl ki,gayet büyük bir meydan muharebesinde ve iki tarafın bütün kuvvetleritoplandığı bir sahrada iki tabur çarpışıyorlar. Düşman tarafı, en büyükordusunun cihazât-ı muharribesini kendi taburuna imdad ve kuvve-i mâneviyesinifevkalâde takviye için her vasıtayı isti'mal ederek, ehl-i îman taburunun kuvve-imâneviyesini bozmak ve efradının tesânüdünü kırmak için her vesileyikullanır. Ehemmiyetli bir istinadgahını kendine temâyül ettirerek ihtiyat kuvvetinidağıtır. Müslüman taburunun herbir neferine karşı, cemiyet ve komitecilik ruhiylemütesânid bir cemaat gönderir. Bütün bütün kuvve-i mâneviyesinimahvetmeğe çalıştığı bir hengâmda Hızır gibi biri çıkar, o taburader : "Me'yus olma ! Senin öyle sarsılmaz bir nokta-i istinadın ve öyle mağlûbedilmez muhteşem orduların ve tükenmez ihtiyat kuvvetlerin var ki, dünya toplansakarşısına çıkamaz. Senin şimdilik mağlûbiyetinin bir sebebi, bir cemaate vebir şahs-ı mâneviye karşı bir neferi göndermenizdir. Çalış ki, herbir neferin,istinad noktaları dairelerinden mânen istifade ettiği kuvvetli kuvve-i mâneviye ile birşahs-ı mânevî ve bir cemiyet hükmüne geçsin" dedi ve tam kanaat verdi.

Aynen öyle de, ehl-i îmana hücum eden ehl-i dalâlet, bu asır cemaatzamanı olduğu cihetiyle, cemiyet ve komitecilik mâyesiyle bir şahs-ı mânevi ve birruh-u habîs olmuş. Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyibozuyor. Ve avâmın taklidî itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyiyırtıyor ve hayat-ı îmaniyeyi yaşatan, an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyiyandırıyor. Herbir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmayame'yusane

Sh:»(K: 307)

çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti. Kâinâtı ihata eden sonordusunu (*) gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, mânevî imdat getirmekhizmetinde hârika bir emirber nefer olarak Âyet-ül Kübra Risalesi'ni İmam-ı Ali(R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.

Temsildeki sâir noktaları tatbik ediniz, tâ o sırrın bir hülâsası sizegörünsün.

SaidNursî

-----------

(*): Kâinatı dağıtamayan bir kuvvet onu bozamaz.

Sh:»(K: 308)

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ


يَااَللَّهُ * يَارَحْمَنُ * يَارَحِيمُ * يَافَرْدُ * يَاحَىُّ * يَاقَيُّومُ * يَاحَكَمُ * يَاعَدْلُ * يَاقُدُّوسُ

Yâ Allah, Yâ Rahman, Yâ Rahîm, Yâ Ferd, Yâ Hay, Yâ Kayyum, YâHakem, Yâ Adl, Yâ kuddûs.

İsm-i Âzamın hakkına ve Kur'ân-ı Mu'ciz-ül-Beyânın hürmetineve Resûl-ü Ekrem Aleyhissalât-ü Vesselâmın şerefine... Bu KastamonuLâhikasını bastıranları ve mübârek yardımcılarını ve Risale-i Nurtalebelerini Cennet-ül-Firdevst saadet-i ebediyeye mazhar eyle. Âmin... Ve hizmet-iîmaniye ve Kur'âniyede dâima muvaffak eyle. Âmin... Ve defter-i hasenatlarına bumecmuanın herbir harfine mukabil bin hasene yazdır. Âmin..... Ve Nurlarınneşrinde sebat ve devam ve ihlâs ihsan eyle. Âmin...

Yâ Erhamerrâhimîn! .. Umum Risale-i Nur Şâkirdlerini iki cihanda mes'udeyle. Âmin.... İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza eyle. Âmin...Ve bu âciz ve biçâre Said'in kusurâtını affeyle. Âmin....

Umum NurŞâkirdleri

nâmına

SaidNursî

 

REKLAMLAR

Web Site Tasarımı

Yönetim Panelli Website Tasarımlarınız için

0532 307 60 09

 

 

İSTATİSTİKLER

OS : Linux c
PHP : 5.3.29
MySQL : 5.7.43
Zaman : 12:40
Ön bellekleme : Etkisizleştirildi
GZIP : Etkisizleştirildi
Üyeler : 31076
İçerik : 1249
Web Bağlantıları : 2
İçerik Tıklama Görünümü : 2229975

Haberler

KENDİNİ İYİ HİSSETMEK İSTİYORSAN, SENİ MUTLU EDECEK ŞEYLER YAP.

İMANINI TAZELE