10. Söz - Haşir risalesi-ÖZET

Çarşamba, 24 Nisan 2024 11:49 Ahmet Türkan
Yazdır

Risalenin ismi/isimleri: 10. Söz, Haşir Risalesi

Telif Tarihi ve Yeri…: 1928- Barla

Dili……………………: Türkçe

Konusu………………: Yüce Allah’ın varlığını ispat etmek

Yüce isim ve sıfatlarını ispat etmek

Öldükten sonra dirilmeyi yani Haşri bu isim ve sıfatlar ile ispat etmek

Müellife Göre Değeri: Yüzden fazla ayetin bir tefsiridir

En büyük dehaların akıl yoluyla ispat edemedikleri haşir konusunu halkın dahi anlayabileceği tarzda, gündüz katiyetinde ve aklî delillerle ispat eden bir risaledir

Haşrî inkar eden fikirleri tam kırdı ve susturdu.

Haşrî ispat eden son derece kuvvetli bir burhandır.

“Haşrin olacağına baharın geleceği kesinliğinde inanmazsan parmaklarını gözüme sok” diyecek derecede burhanlari ortaya koyan bir risaledir.

Kalbi, iman-ı kâmil derecesine çıkaracak burhanları sahip bir risaledir.

Keramet sahibi bir risaledir.

 

Metodu………………: Temsilî Hikaye

Muhalif fikrin batıl sonuçlarını gösterme

Müşahede-i âlem ile istidlal

Burhan-ı innî

Burhan-ı limmî,

Bu risale on iki suret, dört işaret ve on iki hakikatten meydana gelmektedir. Suretler, hakikatlerde anlatılan konuların, temsilî hikâyeler olarak yazılmasından ibarettir. İşaretler bölümünde ise nefis ve kalbin, felsefe öğrencisi ve Kur’an talebesinin, İslam ümmeti ve küfür milletinin yüce Allah’ın varlığı ve sıfatları, Hz. Muhammed’in (sav) peygamberliği, insanın önemi ve değeri, öldükten sonra cismanî ve ruhanî olarak dirilişin delilleri olan temel düşünceleri mukayese edilmektedir.

Birinci İşaret: Felsefe Şakirtlerinin, küfür milletinin ve nefs-i emarenin en müthiş dalaleti, Cenabı Hakkı tanımamaktır. Bir harfi kâtibsiz, bir kanunu hâkimsiz kabul etmeyen akıl, nasıl olur da her kelimesinde bir kitap, her harfinde bir kaside yazılı olan harika bir kitabı, kâtibsiz kabul edebilir? Öyle ise bu muhteşem âlem kitabının sahipsiz olması imkânsızdır. Çünkü bu âlem kitabının bir sayfası olan yeryüzünde milyonlarca kitap olan varlıklar yazılmıştır. Birer kelime olan ağaçlar, birer harf olan meyveler ve birer nokta olan çekirdeklere bakıldığında binlerce kitapların yazılı olduğu görülecektir. Öyle ise bu âlem, celal ve cemal, kudret ve hikmet sahibi yüce Allah tarafından yaratılan bir eser olduğuna iman etmelidir. Akıldan istifa etmemiş olan herkes bunu kabul eder.

Bir hanenin ustasını kabul eden akıl, harika sanatlar, nakışlar ve süslemeleri olan bir sarayın mimarını elbette kabul edecektir. Öyle ise âlem sarayının da yaratıcısı olan Allah’a iamn edilmelidir.

Parlak şeylerde yansıyan güneş, gökteki güneşi gösterdiği gibi hikmetle değişen ve tazelenen muntazam kâinat da yüce yaratıcıyı göstermektedir. Aksi halde her bir atomda yaratıcının bütün özelliklerini kabul etmek gerekmektedir. Kısacası her şeyde yüce Allah’ın varlığının delilleri açıkça görülmektedir.

İkinci İşaret: Ulûhiyet ve kâinatın müzeyyen hali peygamber göndermeyi gerektirir. Ulûhiyet, peygamber göndermeyi ister. Çünkü:

Peygamberliğin bu ve benzer görevlerinden anlaşılıyor ki uluhiyet, risaletsiz olmaz. Âlemde yukarıda sayılan vazifeleri Hz. Muhammed’den (sav) daha güzel yapan birisi var mı? Hz. Muhammed (sav) bütün resullerin seyididir. Bütün enbiyanın imamıdır. Bütün asfiyanın serveridir. Bütün mukarrebinin akrebidir. Bütün mahlukatın ekmelidir. Gösterdiği mucizelerden başka Kur’an-ı Kerim Onun (sav) peygamber olduğuna yeterli bir delildir.

Üçüncü İşaret: İnsanın fıtratı câmi olduğundan;

İnsan, kısacık ömürde sonsuz azaba müstehak olur. Çünkü;

Dördüncü İşaret: Fani olan imtihan dünyasını yaratan zat, onun bütün gayelerini gösterecek ahiret âlemini de yaratacaktır.

Birinci Hakikat: Bab-ı rububiyet ve saltanattır ki ism-i Rabb’in cilvesidir. Kâinatı yüksek gaye ve maksatlar için yaratan yüce Allah’ın, iman ve ubudiyet ile karşılık verenlere mükâfatı, isyan ve tahkir ile karşılık verenleri cezalandırması rububiyet ve ulûhiyetinin bir gereğidir.

İkinci Hakikat: Bab-ı kerem ve rahmettir ki Kerim ve Rahim isminin cilvesidir. Âleme bakıldığında her canlıya rızık verilmesi, her dertliye derman gönderilmesi, ulvî ziyafetlerin verilmesi nihayetsiz bir kerem sahibi Kerîm’i gösterir.

İnsan ve bazı canavar hayvanlardan başka her şeyin pür dikkat vazifesinde çalışması, haddini aşmaması, itaat etmesi sonsuz bir celal ce izzet sahibi Aziz ve Celil olan zatı gösterir.

Aciz yavruların terbiyesi rahmet sahibi bir Rahîm’i gösterir. Elbette  şu âlemin Rabbi, kerem ve rahmetine layık mükâfat, izzet ve gayretine layık bir ceza verecektir. Çünkü nihayetsiz celal ve izzet edepsizlerin cezalandırılmasını ister. Nihayetsiz kerem nihayetsiz ikram ister. Nihayetsiz rahmet kendine layık rahmet ister. Hâlbuki dünyada bunlar cüzî bir şekilde gerçekleşir. Demek o kerem ve rahmete layık bir saadet yurdu, celal ve izzete uygun ebedi bir ceza olacaktır.

Üçüncü Hakikat: Bab-ı hikmet ve adalet olup ism-i Hakîm ve Âdil’in cilvesidir. Yaratılan Her şeyde intizam, hüsn-ü sanat, maslahat ve faydaların bulunması hikmet ve intizam ile iş gören Hakîm bir zatı göstermektedir. Hakîm olan zat ise o hikmete iman ve ubudiyetle uygun hareket edenleri mükâfatlandırır.

Herşeye hassas ölçülerle vücut vermek ve suret giydirmek, onları yerli yerine koymak, her hak sahibine uygun hakkını vermek, istidat, ihtiyaç ve ızdırar lisanlarıyla istenilenlere cevap vermek nihayetsiz bir adalet sahibi bir Âdil zatı gösterir. Âdil olan ise inkâr ve tuğyan ile adalete isyan edenleri cezalandırır. Demek hikmet ve adalet ebedi bir cennet ve cehennemi ister.

Dördüncü Hakikat: Bab-ı cûd ve cemaldir. İsm-i Cevad ve Cemil’in cilvesidir. Dünyayı bu kadar harika sanatlarla süslemek, her türlü nimetle doldurmak ve her mevsim yenilemek sonsuz bir cömerdliği olan Cevad bir zatı göstermektedir. Elbette sonsuz bir cömerdlik ve bitmeyen hazineler, daimi ve her şey içinde bulunur bir ebedi saadet yurdunu ve içinde ebedi kalacak insanları ister.

Yeryüzündeki canlılarda harika sanatlarla teşhir ederek tecelli eden ve bütün peygamberlerin ittifakla haber verdiğine göre yüce Allah’ın kusursuz kemalatı bulunmaktadır. Daimi kemalat daimi görünmek ister. Bu ise takdir edicilerin bekasını gerektirir.

Âlemdeki varlıkların son derece güzel, sanatlı ve süslü olması dengi olmayan cemal sahibi bir Cemil zatı göstermektedir. Cemil olan ise kendini görmek istediği gibi başkalarının nazarıyla da bakmak ve görünmek ister. Hüsün ve cemal görmek ve görünmek ister. Daimi bir hüsün ve cemal ise müştak, mütehayyir ve istihsan edicilerin devamını gerektirir.